Katliam Somalıların psikolojisini nasıl etkiledi?

Katliam Somalıların psikolojisini nasıl etkiledi?

Manisa'nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014'te kömür madeninde çıkan yangında resmi rakamlara göre 301 işçinin yaşamını yitirmesi üzerine ilçede başlayan psikososyal destek hizmeti sivil toplum örgütleri aracılığıyla sürüyor.

A+A-

SomaDA (Soma Dayanışma Ağı) Projesi kapsamında hayatını kaybedenlerin yakınları, yaralı işçiler ve arama-kurtarma ekibinde yer alanlarla bireysel ve grup görüşmeleri yapılıyor. Soma'nın yanı sıra, yaşamını yitiren çoğu işçinin memleketi olan Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde de psikososyal destek merkezi oluşturuldu.

Soma Psikososyal Destek Merkezi, toplam 612 kişi ile 1447 bireysel görüşme yaparken, 34 grup çalışması ile 153’ü erkek, 121’i kadın, 88’i çocuk olmak üzere toplam 362 kişiye de ulaştı. 135 psikolog, 17 psikiyatrist, 40 sosyal hizmet uzmanı ve 37 psikolojik danışman olmak üzere toplam 229 gönüllü uzman görev yaptı.

Proje Koordinatörü, Uzman Psikolog Çiğdem Yumbul ile Soma'daki çalışmaları ve ilçe halkına ilişkin gözlemlerini konuştuk.

'BİNLERCE KİŞİ ETKİLENDİ; FACİANIN COĞRAFYASI DAĞILDI'

SomaDA (Soma Dayanışma Ağı) Projesi ile ne yapıyor, neyi hedefliyorsunuz?

Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) olarak birliğin üyesi 6 sivil toplum örgütüyle Soma'da 7 aydır maden faciasından etkilenen ailelere psikososyal destek hizmeti sunuyoruz. Bu sivil toplum örgütleri; Psikologlar Derneği, Kızılay Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Psikiyatri Derneği, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği. 2006 yılında birleşen bu birlik bugüne kadar birçok afet bölgesinde psikososyal destek çalışmaları yürüttü. Mesela Van Erciş depreminde, Hatay sel felaketinde ve Güngören'deki bombalı saldırılarda APHB etkilenen kişilere destek vermek için sahadaydı. Maden faciasının akabinde de APHB sahaya gelerek Soma başta olmak üzere faciadan etkilenen çevre ilçelerdeki ailelere psikososal destek vermeye başladı. Mayıs'ın 13'ünde facia olmuştu; aynı ayın sonlarında da Soma Psikososyal Destek Merkezimizi açtık. Borusan ve Allianz'ın desteklediği Soma Dayanışma Ağı (SomaDA) adındaki projemizin kapsamında psikolog, psikiyatrist, psikolojik danışman ve sosyal hizmet uzmanları dernekleri aracılığıyla haftalık olarak Türkiye'nin her yerinden gönüllü olarak gelip faciadan etkilenen ailelere ücretsiz destek vermekte. Proje yedinci ayında. Vefat eden 301 maden işçisinin aileleri, yakınları, yaralı olarak madenden kurtulan madenciler ve yakınları, arama kurtarma ekiplerinde görev almış ekipler öncelikli olarak çalıştığımız kişiler. Yaralı olarak kurtulmuş, arama kurtarmada görev almış madenciler, ekiplere destek veren yerel halktan kişiler,emniyet mensupları, cenazelerin yer aldığı soğuk hava deposunda çalışmış kişiler yaşanan bu travmadan çok etkilenmiş durumdalar. Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon gibi rahatsızlıkların yanı sıra, tamamlanamayan yas süreçlerini de gözlemliyoruz.

Psikolojik bakımdan olumsuz etkilenenler önemli bir kesimi mi oluşturuyor?

Soma maden bölgesi ve bu bölge ve civarında yaşayan herkes birincil derecede olmasa da bu faciadan oldukça olumsuz etkilendi. İlçede herkes mutlaka madende çalışan, madende kaybettiğimiz ya da arama kurtarmaya katılan birilerini tanıyor. Bu 7 aydır birçok kişiye ulaşmaya çalıştık ve aslında etkilenen kişi sayısı 11 bin gibi. Bunun içinde faciada kaybettiğimiz 301 maden işçisinin anne, baba, eş, çocukları ve yakınları, faciadan kurtulan 487 madenci ve onların aileleri ve yakınları, arama kurtarmada çalışmış 3000'e yakın kişi, ve aynı vardiyada görev yapmayan ama farklı vardiyalarda görev alan 2.000'den fazla maden işçisi. Facianın büyüklüğünü ve etkisi düşündüğümüzün çok ötesinde. Tabii bu facianın doğası biraz farklı; doğal ve insan eliyle yapılan afetler arasında travmayı yaşayan kişilerin tepkileri açısından farklılıklar oluyor. Soma faciası da insan eliyle yapıldığı için verilen tepkiler de daha farklı.

Soma faciasında kaybettiğimiz madenciler sadece Soma'da yaşamıyorlardı. 17 ile ve 35 ilçeye yayılmış olarak farklı yerlerden gelen madenciler de Eynez'de çalışıyordu. Savaştepe, Kınık, Kırkağaç, Bergama, İvrindi, Dursunbey, Kütahya gibi... Buralarda da kayıp yakınları olduğundan facianın coğrafyası dağılmış durumda. O nedenle bir depremdeki gibi bir çadırkente gidip etkilenen ailelerle toplu bir yerde görüşemiyoruz. Köylerin arasında uzak mesafeler var. Bunun için de hem merkezlere çağırılıp bireysel seanslar yapılıyor hem de gezici uzman ekiplerimiz köyde hane taramalarına gidip, Soma merkeze ulaşamayan ailelere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu nedenle Dursunbey'de de civardaki faciadan etkilenmiş ailelere destel vermesi için bir merkez açtık. Yaptığımız taramalarda psikososyal desteğe ihtiyacı olan aileler merkeze yönlendiriyorlar veya diğer ruh sağlığı merkezlerine yönlendiriyorlar. İşleyişimiz aslında böyle. Bireysel görüşmeler, grup görüşmeleri, köy ve hane ziyaretleri merkezlerimizin işleyiş biçimi. 1 yıl devam edecek bir proje.

'ÖNCE YASA EŞLİK ETTİK'

Desteğe ihtiyacı olanların tespitini nasıl yaptınız?

Yerel yönetimlerle, kaymakamlıkla, muhtarlarla ve Soma halkının desteği ile çalışıyoruz. 301 vefat eden kişinin listesini baz aldık ve kaybettiğimiz 301 maden işçisinin birinci dereceden akrabalarına; anne, baba, eşleri ve çocuklarına ulaşmaya çalıştık. İlk hedef onlardı. Daha sonra faciadan oldukça ağır şekilde etkilenmiş; arama-kurtarmada çalışan veya yaralı kurtulan kişiler vardı. Onlara ulaşmamız da çoğunlukla kulaktan kulağa sağlandı. Mesela Savaştepe'ye gitmiştik; orada Madenciler Derneği vardı, dernek yetkilileriyle görüştüğümüzde onlar bize yaralı kurtulan ve arama kurtarmada çalışmış madenci arkadaşlarının listesini oluşturdular. Aynı ilçede yaşadıklarından, madenci olduklarından ve uzun zamandır birbirlerini tanıdıklarından ve 'şunun çocuğu da kötü durumdaymış', 'bu arkadaş da olaydan sonra çok etkilendi' gibi bize isimler ulaştırmaya başladılar. Ayrıca merkeze gelen madenci danışanlarımız çevrelerindeki madenci arkadaşlarını, ya da aile bireylerinden psikolojik olarak zorlandığını fark ettikleri kişileri yönlendirdiler merkeze. Hatta bazı madenciler, kendileri faydalandıklarını görünce arkadaşlarını da beraberinde getirdi.

Faciada ilk etapta yapılacak şey yaslara eşlik etmekti. Onların acılarına ortak olmak, destek olmak… Çünkü yas yaşanmalı ve bu sürecin engellenmemesi gerektiğine inanıyoruz. Artık aradan 7 ay geçti ve şimdi yas sürecini erteleyen ya da travmanın yarattığı ruhsal sorunlarla başa çıkamayan kişilere psikolojik destek veriyoruz. Yaşanan bu ağır travma 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu' ya da depresyon gibi rahatsızlıklara neden oldu ya da halihazırda madencilerin zorlu olan hayat koşullarından kaynaklanan olumsuz ruhsal durumlarını tetikledi. Öfke patlamaları, uyku ve yeme problemleri, faciayla ilgili görüntülerin ve anıların sık sık tekrar canlanması, kişilerin işlevselliğini kaybetmesi, içe çekilme, hayattan keyif alamama, suçluluk ve çaresizlik hisleri, arkadaş ve aile ilişkilerinde bozulmalar en çok gördüğümüz sıkıntılar. Bu güçlüklerle baş etmede zorlanan kişilere öncelikle bu tepkilerin 'anormal bir duruma verilen normal tepkiler' olduğunu anlatıyor ve daha sonra bu durumlarla baş etmelerine destek olacak psikolojik müdahalelerde bulunuyoruz.

SUÇLULUK DUYGUSU, ÖFKE, PİŞMANLIK...

Hayatlarını kaybedenler ile arama-kurtarma çalışmasına katılanlarda aynı etkilerle mi karşılaşıyorsunuz?

Aslında genelleme yapmayı doğru bulmuyorum. Kişiden kişiye yas süreci ve travmatik olay sonrası süreç farklılık gösterebiliyor. Ama genelde yakını kaybedenlerde büyük bir özlem, keder ve bazen de suçluluk duygusunun hakim olduğunu gözlemledik. Babaların 'keşke madene göndermeseydim'; eşlerin 'keşke son gün kavga etmeseydim, eşimi iyi yollasaydım' gibi keşkelerle boğuştuklarına şahit olduk. Bazı kayıp yakınlarında yoğun öfke oluyor; 'bunun olması gerekiyor muydu' diye. Ölümü kabullenmekte güçlük, her an sevdiği kişi çıkıp gelecekmiş gibi hissetmek de sıklıkla karşılaştığımız durumlar. Bu 7 ayın sonunda eğer yakınını kaybeden kişi faciadan önceki hayatına ufak adımlarla da olsa dönmeye başlamamışsa, mesela evden çıkmıyorsa, kendisine ya da hayatına dair gelecekle ilgili umudu kalmamışsa, daha önce bahsettiğimiz sıkıntıları hayatını etkileyecek şekilde yaşıyorsa, veya kendine ya da başkasına zarar vermeye başlamışsa ya da bu tür düşünceleri varsa psikolojik destek almaları gerekiyor.

Arama-kurtarmada çalışanların hikayeleri biraz daha farklı. Çünkü facia vardiya değişimi sırasında oldu; yani içerideki vardiyada çalışan işçiler içerideyken, diğer vardiyadaki madenciler de maden dışında beklemekteydiler. Dışarıdaki vardiyadakimadencilerin çoğunluğu arama kurtarmaya katılmışlar. Madenden kurtulan ve arama-kurtarma çalışmasına katılanlar kişilerde yoğun çaresizlik, suçluluk, yetersizlik ve öfke duygularını gördük. Hem kayıplarının yasını yaşıyor hem de kendine yönelik birtakım olumsuz atıfları oluyor. 'Birçok kişiyi kurtarabilirdik', 'kurtarma çalışmasını daha iyi yapabilirdim' veya 'ben de ölmeliydim' gibi... Tabii bu kişilerin bir kısmı olaydan sonra tekrar madene girmek zorunda kaldılar. Travma üstüne travma yaşamış oldular.

SOMALI ÇOCUKLAR...

Çocuklar özelinde gözlemleriniz neler?

Çocuklarda birkaç türlü örnekle karşılaştık. Öncelikle, çocukların genelde yaşı küçük çünkü vefat edenlerin birçoğu genç yaştaydı. 5 yaşındaki çocukla 15 yaşındaki çocuğun ölümü algılaması aynı şekilde olmuyor. Ama çocuklara 'öldü ve artık gelmeyecek' denmeli. Bazı aileler, anneler tamamen iyi niyetli şekilde ve kendileri de ölümü kabullenmediği için, ilk başlarda çocuklarını korumak için 'baban işe gitti', 'baban tatile gitti' diyerek çocuklarına ölümü anlatamadılar. Çocuklar babalarının eve dönmelerini bekledi, kısa bile sürse bu süreçte çocuklar bilinmezliğin getirdiği kaygıyı yaşadı. Babaları dönmeyince öfkelenmeye başladılar.

Çocuklara ölüm yaşına uygun şekilde anlatılmalı. Soma faciasında olduğu gibi beklenmeyen kayıplar travmaların ve yasın daha ağır yaşanmasına neden olabiliyor. Yani bir hastalık sonrası ya da yaşlılıktaki ölüm gibi değil. Babaları evden çıkıyor ve bir daha gelmiyor. Ağır travmatik etkilenmeye yol açabiliyor bu. Çocuklarda dünyanın güvensiz bir yer olduğu duygusu gelişebiliyor ve bu da gündelik hayatlarında dahi devamlı ölümle ilgili kaygılanmalarına yol açabiliyor. Çocuklar çeşitli şekillerde yaslarını yansıtıyorlar. Okullarda hocalarıyla görüşünce de bunu anlıyoruz. Bazı çocuklar çok içine kapanıyor, iletişim kurmuyor, ağlamıyor, tepki vermiyor. Bazı çocuklar saldırganlaşıyor ve öfke kontrolü yapamıyorlar. Okulda uyumsuz oluyorlar; zaten faciadan 3 ay sonra okula devam etmek zorunda kaldılar. Bu durumda okul başarılarında düşüş görmek beklenen bir durum. Bazı çocuklar ise aileden birini suçluyorlar, ya da babayı. Mezarlığa gitmeyi reddedenler var. Bazıları hiç ağlamamış; özellikle ergenlerde bunu görebiliyoruz. Eğer ağlarsa ailesini üzeceğini düşünüyor, evin tek erkeği olduğunu, ya da ailenin tek dayanağı olduğunu düşünüyor ve güçlü kalmayı ağlamayarak sağlamaya çalışıyor. Sorumluluk ve yükleri çok fazla. Çocuklarda bunun dışında uykuda problemleri, kabus görme, yeme bozuklukları yaşayanlar oluyor. Sevdiklerinin öleceği korkusu arttığından faciadan sonra özellikle anneleriyle yatmakta direten ve ışık kapalıyken uyumaktan korkan çocuklar olduğunu gözlemliyoruz.

'EŞLERİNİ KAYBEDEN KADINLAR BİRBİRİNE DESTEK OLUYOR'

Sıradan, beklenen bir ölüm olmadığını hatırlattınız... Örneğin, yaşamını yitirenlerin çok olmasının dayanışmaya yansıması ne oldu?

Biri vefat edince çevrede destek sunacak çok kişi oluyor ama bu kadar kişi ölünce, bu kadar ailede kayıp yaşanınca ilk etapta toplumu örten kocaman bir acı meydana çıkıyor. Böyle bir travmayı ve bunca kaybı yaşayan Soma'da gördüğümüz bu yaraların sarılmasında en büyük desteğin yine birbirleri olduğu yönünde. Mesela eşlerini kaybetmiş kadınlarla yaptığımız grup çalışmalarında 'bizi birbirimiz anlıyor, başkası anlamaz' diyorlar. Başka kimseyle konuşmak istemiyorlar, eşlerini kaybetmemiş olanlarla konuşmak istemiyorlar çünkü kendilerini anlamadıklarını söylüyorlar. Eşini kaybetmiş biri için destek mekanizması eşini kaybetmiş olan diğer kadınlar oluyor. Grup çalışmalarımızda bunu gördük. Sağlamaya çalıştığımız şeylerden biri de buydu; bu kişileri birbirine destek olmaya yönlendirmek. Grup çalışmalarından sonra birbirlerinin telefonlarını alıp görüşmeye başladılar. Aslında toplumsal iyileşme için önemli adım. İzole etmek değil; bir araya getirmek lazım. Acının üstünü kapatmak değil; ortaklaşa olarak yasa ve acıya eşlik edebilmek ve böyle iyileşebilmek... Facianın bütün halkını vurduğu Soma'da aynı acıyı yaşayan ailelerin ve madencilerin birbirlerine destek vererek iyileşebilmesi...

'ALTI ÖLÜM, ÜSTÜ ZULÜM!'

Somalılar tepkilerini nasıl belli ediyor? Ayrıca, umutlular mı?

Faciadan sonra madende çalışmak durumunda kalan kişiler çeşitli nedenlerden madene dönmek zorunda kalıyorlar. Emekliliklerine az kalması, ya da başka istihdam alanlarının olmaması en büyük etmen. Soma'da termik santral, kömür madenleri ve zeytincilik var. Zeytinciliğin de maalesef son zamanlarda yaşanan olaylarda bitirildiğini üzülerek görmekteyiz. Görüşmemiz sırasında bir madenci 'madenin altı ölüm, üstü zulüm' diyerek özetledi. İkisinden birini seçmek zorunda bırakılıyorlar. Aynı zamanda 2800 kişi geçen hafta işten çıkartıldı. İki maden kapatıldı. Bunun da etkisi oldu. Kendilerini çaresiz ve kıstırılmış hissediyorlar. Gelir kapıları yok. Ruhsal durumları böylece kötü etkileniyor ve kat be kat acı ekleniyor. Travmalarla baş etmeyi engelleyen en önemli ikincil faktörlerden biri ekonomik zorluklardır. Soma'da da yaşanan maddi sıkıntılar facianın psikososyal etkilerini arttırıyor.

Madencilerin tepkileri değişkenlik gösterebiliyor. Bazıları devlete olan öfkesini protesto ederek, ya da beyan ederek gösteriyor, anlatıyor. Bazılarında da 'kaderimiz bu' yaklaşımına tanık oluyoruz. İki uçta ve arasında şekilleniyor, daha doğrusu bazen de gidip geliyor duyguları, düşünceleri. Tabii kimse kayıtsız kalamıyor yaşananlara ve zaten çoğu yakınını kaybetmiş ama dile getirme şekilleri farklı oluyor.

Bunun ihmal olduğunu, kaza olmadığını, göz göre göre geldiğini söyleyenler kişilerde öfke oldukça yoğun yaşanıyor. Aslında acıyla nasıl baş ettiği ile alakalı bir şey. Bazısı maneviyatı seçiyor, çocuklarına sarılıyor. Herkes kendini güçlü kılacak bir taraf bularak hayata tutunmaya çalışıyor. 'Kader' demek bazılarını rahatlatıyor çünkü yapabileceği başka şeyin olmadığını düşünüyor.

Faciaya rağmen kadınlar daha umutlu. Umutları da hep çocuklarında. 'Sizi hayata ne tutuyor' diye sorduğumuzda, 'çocuklarım' yanıtını alıyoruz. İşçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işçilerin emniyetli, güvenli, insani çalışma şartlarına kavuşması, hak ettiklerini, emeklerinin karşılığını alabilmeleri ortak bir umut. Madencilik çoğu zaman babadan oğula geçiyor ve en azından ilerisi için -kendileri yaşamadı belki ama- daha iyi bir gelecek umudu besliyorlar.

AİLE İÇİ ŞİDDET SORUNU

Kadınlara olumlu ebeveynlik becerileri geliştirme ve aile içi şiddet konularında seminerler yapılmasına da karar vermişsiniz. Bu, katliamın sosyal sonuçlarıyla bütünleşen; bu sonuçların 'dayattığı' bir çalışma mı?

Bu çalışmamız ikinci haftasına başladı. Projeyi çok önemsiyoruz çünkü böyle bir sorun gördük. Yani travma öfkeyi doğurduğu için duygularını kontrol etmede, olumsuz duygularla baş etmede zorlanma gördük. Bu noktada aile içi şiddetin arttığını gözlemledik ve faciadan en çok etkilenen 8 okul belirleyerek, haftada 2 gün seminerler düzenlemeye başladık. Öncelikle ebevenylik becerileri, anne çocuk ilişkisi, yaşanılan zorluklar, duyguları tanımadan bahsedilip daha sonra a buradan aile içi şiddet temaları ele alınıyor. Buraya geldiysek farklı başlıklarda da katkımızı bırakabilmek istedik ve ailelerin güçlü kılmak için bu çalışmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu çalışmada İstanbul'dan gönüllü psikologlar gelerek Soma'da hem annelerle letişime geçme hem de onları aile içi şiddet konusunda bilgilendirme imkanı buluyorlar.

Katliamdan hemen sonra, Somalıların dayanışma için ilçeye gelenleri istemediklerini söyleyenler vardı. Hatta gelenleri 'dış güçlerin gönderdiğini' iddia edenler de! Siz nasıl karşılandınız?

Eylül ayında Soma'da çalışmaya başladım. Benim gözlemim ve gönüllü arkadaşların aktardığı kadarıyla kimse 'niye buradasınız, neden geldiniz' diye tepki göstermiyor. Aksine, 'neden daha önce gelmediniz' gibi tepkilerle karşılaştık. Tabii öfke olabiliyor ama bunu kişisel olarak almıyoruz. Olaylara, kayıplara ve hayata karşı bir öfke var; bunun anlayışla karşılanmazı lazım. Zaten bir köye, haneye gitmeden önce mutlaka yerel birimlerle; muhtarla, bir dernek başkanıyla iletişime geçiyoruz. Eve gideceksek önceden haber veriyoruz. Hayatlarına doğrudan müdahale etmiyoruz. Gayet kabullenici, destekleyici bir halkla karşılaştım. Oysa dışarıdan gelenlere böyle davranmak zorunda değiller. Sanırım Soma'nın içerisinde merkezimizin ve bizim duyulmamızın da etkisi bunda var.

APHB SomaDA projesinde görev alan 250’ye yakın gönüllü uzmana teşekkür etmek istiyorum. Hiçbir maddi beklentiye girmeden Soma'ya ve Dursunbey'e gelerek buradaki ailelere destek oluyorlar.

'SOMALILAR UNUTULDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR'

Halihazırda Soma'ya karşı toplumsal ilgi ilçeden nasıl görünüyor?

Toplumsal olarak Mayıs ayında o kadar çok üzüldük ki. Şu an üzülmediğimizi sanmıyorum ama Türkiye'de faciadan geçilmiyor! Her ay başka bir yerde maalesef başka bir facia oluyor. Tabii böylece Soma'ya ilgi azalıyor, çünkü kaynaklar ve ilgi diğer facialara kaymak zorunda kalıyor. Açıkçası halkta 'ilk başta herkes geldi, şimdi elini ayağını çekti' gibi bir algı var. Özellikle maden işçilerinde veya yaralı kurtulanlarda bunu gözlemliyoruz. Ermenek'te, Zonguldak'ta facia olunca aslında Soma'daki acılar da tazeleniyor. Dolayısıyla acı sürekli tazeliğini koruyor. Soma'nın unutulmaması ve desteğin kesilmemesi gerekiyor.

Tüm gönüllü ruh sağlığı uzmanlarını da projemize destek vermeye davet ediyoruz. Desteklerin kesilmemesi çok önemli. Soma'nın hala buna ihtiyacı var.

'İKİ ALANDA DA İSTİHDAM GEREKİYOR'

Devletin üstlenmediği rolleri özetlemek gerekirse...

Sorumluluk en başta devlet için geçerli. Devletin bu konuda yapacağı şeyler -uzmanlık alanım değil ama- başta iş ve işçi güvenliğini sağlamak. Madenlerdeki çalışma koşullarında gereken düzenlemeleri yapmak, işçilerin emeklerinin karşılıkları ve haklarının verilmesi gerekiyor. Hem madenciler, hem de Soma halkı (kadınlar ve gençler için) farklı istihdam alanları sağlaması da oldukça önemli. Yerel kapasitenin de güçlendirilmesi önemli. Soma'da oldukça kısıtlı sayıda ruh sağlığı çalışanı var. Ama bu kadar yoğun travmanın yaşandığı coğrafyada çok fazla ruh sağlığı uzmanına ihtiyaç var. Devlet bu konuda da istihdam sağlayabilir. Çünkü asıl hedef yerel kapasitenin güçlendirilmesi ve travma konusunda deneyimli yerel ruh sağlığı uzmanlarının alanda kalıcı olarak görev yapıyor ve halka devamlı destek oluyor olması.ANF

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.