Para yerine zaman: Zumbara

Para yerine zaman: Zumbara

Para yerine zamanın ve becerilerin takas edildiği Zumbara, yani 'Zaman Kumbarası' ayda bin saate yakın servis değişimi yapan 12 bin kullanıcısıyla, paylaşım kültürünün Türkiye'deki en dikkat çekici örneklerinden biri.

A+A-

Ayşegül Güzel ve Meltem Şendağ Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret bölümünde okurken tanışmış iki arkadaş. Üniversite'den sonra Ayşegül Güzel İspanya'da yaşamaya başlamış, Meltem Şendağ ise İrlanda'da. İkisi de yıllarca iş hayatıyla iç içe olmuşlar. Ancak bu yaşam tarzı, özellikle de toplumun paraya ve piyasaya duyduğu bağımlılık onları hep rahatsız etmiş.

Derken Ayşegül Güzel'in İspanya'da karşılaştığı "Zaman Bankası sistemi yepyeni bir alternatif sunmuş önlerine. Onlar da bu alternatif ekonomi sisteminin bir parçası olmak, bu anlayışı Türkiye'ye taşımak istemişler. Böylece Güzel ve Şendağ için "Zumbara" macerası başlamış.

Bugün para yerine zamanın ve becerilerin takas edildiği Zumbara yani "Zaman Kumbarası" ayda 1000 saate yakın servis değişimi yapan 12 bin kullanıcısıyla, paylaşım kültürünün Türkiye'deki en dikkat çekici örneklerinden biri.

Zumbara'nın kurucularından Meltem Şendağ, Zumbara'nın kuruluş hikayesini, vizyonunu ve nasıl işlediğini bianet'e anlattı.

Dünya çapında kullanılan bir Zaman Bankası sisteminden ilham aldığınızı söylüyorsunuz. Nasıl işler bir Zaman Bankası? Zumbara'nın Zaman Bankası'ndan ne farkı var?

Zaman bankası sistemi dünyada 33 ülkede uygulanıyor. Örneğin İspanya'daki zaman bankasında mahallenizdeki yerel ofise gidiyorsunuz, şu konularda insanlara yardımcı olabilirim, şu konularda desteğe ihtiyacım var diyorsunuz ve birisi sizi sisteme kaydediyor. Daha sonra para yerine zaman çeklerini kullanarak servis değişimi yapıyorsunuz. Daha çok yerel bazda uygulanan bir sistem.

Mahalleyi canlandırmayı, mahallenin birbiriyle yardımlaşmasını amaçlıyor. Zumbara ise zaman kumbarası anlamına geliyor. Bizim Türkiye'de yaptığımız şeyi dünyadaki diğer örneklerinden farklı kılan şey bu alternatif ekonomi sistemini sosyal bir ağla birleştirmemiz.

Dünyadaki zaman bankalarını daha çok yaşlı insanlar, emekliler kullanıyor. Biz bu sistem nasıl daha kapsayıcı olur, ortaya koyulan bütün bilgi, yetenek, tecrübe nasıl daha çok insana ulaşır diye düşündük ve zaman bankasını internete taşıdık. Böylece gençler tarafından çok daha fazla kullanılır oldu. Web sitesine giriyorsunuz ve neler yapmak istediğinizi yazıyorsunuz.

Diyorsunuz ki, ben iyi kek yaparım ya da sosyal medya danışmanlığı verebilirim, web sayfası yapmayı öğretebilirim, nasıl bahçecilik yapılabileceğini öğretebilirim. Mesela çello çalan bir kullanıcı vardı; istediğiniz zaman herhangi bir organizasyonunuzda gelip çalabilirim diyordu. Sitede mektup arkadaşlığı verebilirim, dert dinlerim diyenler de var.

Kim ne yapabiliyorsa onu koyuyor ortaya. Bunun yanı sıra ihtiyaçlarınızı da belirtiyorsunuz. Örneğin benim evimdeki tadilat işlerine yardım edecek birine ihtiyacım vardı, onu yazdım.

Sitedeki diğer insanların da sundukları ve almak istedikleri servisleri görüp, inceleyebiliyorsunuz. Siz birisinin sunduğu bir servisi aldıktan sonra web sitesinden o kişiye size kaç saat yardım etmişse o kadar saatlik ödeme yapıyorsunuz kendi kumbaranızdan. Siz de bir servis verdiğinizde servisi alan kişi size aynı şekilde ödeme yapıyor.

Mesela ben 2 saatlik fotoğrafçılık dersi verdiysem, karşılığında 2 saat zaman ödemesi alıyorum, daha sonra bu 2 saatin 1 saati ile İngilizce pratik yardımı alıyorum, diğer 1 saati ile de ebru öğreniyorum.

Zumbara, sisteme giren herkese paylaşım kültürüne bir davet olarak 5 saat armağan ediyor. Şu anda 12 bin kullanıcımız var. Ayda 1000 saate yakın servis değişimi oluyor. İnsanlar artık Zumbara'ya düzenli olarak girip bakıyor. Türkiye zaman bankasının en aktif kullanıldığı ülkelerden birisi haline geldi.

Zaman bankasının size çekici gelen yanı neydi? Nasıl karar verdiniz Türkiye'ye bir zaman bankası kurmaya?

Üniversiteden sonra ikimiz de yurt dışında çalışmaya başladık. Tam zamanlı çalışmaya başlayınca para-zaman ilişkisi üzerine gittikçe daha fazla kafa yormaya başlıyor insan. Hayatımızın yüzde 90'ı işimizde geçiyor neredeyse ve yaptığımız şey hayatımıza bir anlam katmıyorsa bir süre sonra tatminsizlik duymaya başlıyoruz.

Zaman bankası sisteminin değerleri bize çok çekici geldi. Hayatta paradan daha önemli şeyler vardır; gerçekte sahip olduğumuz tek şey zamandır ve bu zamanı nasıl kullandığımız çok önemli diyoruz zaman bankası ile. Bunun ne kadarını insani ilişkilerde değerlendirebiliyoruz diye sorguluyoruz.

Paranın yarattığı değer algısından kaçmak istedik biz. Zumbara da bize bu şansı verdi aslında. Ayşegül de, ben de Türkiye'ye döndük ve Zumbara'yı kurmak için çalışmaya başladık. Biz de nasıl, nereden başlayacağımızı bilmiyorduk ama hep zumbara mantığıyla örtüşen bir destek gördük.

Örneğin Zumbara'nın logosunu, geri dönüşümle uğraşan birisi elleriyle dikti. İlk web sitesi tamamen gönüllü olarak programlandı. İnsanlar duyurulması için çok destek verdi. Böylece ilk deneme web sitemiz Ekim 2010'da açıldı. Temmuz 2012'den bu yana da daha profesyonel tasarlanmış bir web sitemiz var.

Zumbara çok yeni bir oluşum olmasına rağmen basından ve kullanıcılardan büyük ilgi gördü. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

"Para yerine zaman" diyince zaten benzer arayışları olan birçok kişinin dikkatini çekiyor. Daha farklı bir ekonomi ve ilişki modelinin arayışında olan hayatla, çevresiyle, kendisiyle daha farklı bir ilişki kurma arayışında olan çok fazla kişiyiz aslında. Fakat bu sıkıntının dile getirilebileceği ne bir dil ne de zemin henüz mevcut değil. Birçok insan için aynı Ayşegül ve benim gibi Zumbara böyle bir zemin olabilme potansiyelini vaat ediyor.

Basında da sık sık yer alıyoruz. Değişik geliyor projemiz insanlara, ilgilerini çekiyor. Fark Yaratanlar programına seçildik. Bilgi Üniversitesi'nden ve Özyeğin Üniversitesi'nden Sosyal Girişimcilik Ödülü aldık. International Youth Foundation tarafından umut vaat eden ilk yirmi proje arasına seçildik. Bu ödüller de bize hem Türkiye'de hem yurt dışında tanınırlık sağladı.

İnsanların birbirine potansiyel tehlike gözüyle baktığı, güvene dayalı ilişkilerin bu kadar yıprandığı bir zamanda, İstanbul gibi bir şehirde insanlar arasında bir güven bağı kurmak zor olmuyor mu?

Aslında bir toplumdaki bireylerin birçoğu güven olmadığını düşünerek hareket ettiğinde orada güven ortamı zaten oluşamaz. Her şey güllük gülistanlık demiyoruz tabii, fakat güvensizlik ortamını oluşturan bir etken de tekil ve hatta bazen istisnai olayların genellenmesi ve insanların deneyimlerinde bu genellemenin belirleyici olması.

Böyle tedirginlikler yaşayanlar elbette vardır. Ancak bizim de güven ortamı oluşturmak için yöntemlerimiz var. Diyelim ki biz sizinle bir servis değişimi yapıyoruz.

Ben daha sonra eve gidince size zaman ödemenizi yapmakla kalmıyorum, profilinize girip verdiğiniz servis ile ilgili yorum yazıyorum. Böylece sitede sizinle ilgili bir bilinirlik oluşuyor. Bir kullanıcının profiline baktığınız zaman onun zaman kumbarasındaki değerlendirmeleri okuyabilirsiniz, kimlerle ne tür servis değişimleri yaptığını görebilirsiniz.

Zumbara sadece teknolojik ortamda işleyen bir organizasyon değil. Takas şenlikleri, açık pazarlar gibi pek çok etkinlik düzenliyoruz. Bu etkinlikler bir güven ilişkisi oluşturmak açısından çok önemli.

Yeryüzü Derneği'yle beraber Maltepe Organik Pazarı'nda ayda bir takas şenliği yapıyoruz. Daha önce Silivri, Ankara, Kınalı Ada gibi farklı yerlerde açık pazarlar kurduk. Bu pazarlara katılanlar takas etmek istedikleri eşyaları, yaptıkları yemekleri getiriyorlar. Çok ilginç servislerle karşılaştığımız da oluyor.

Örneğin geçen yaptığımız açık pazarda fal bakan birisi vardı, bir diğer katılımcı dinleyicilere bir köşede Fibonacci Sarmalı'nı anlatıyordu.

Bir servis sitede çok fazla talep aldıysa grup çalışmaları da yapıyoruz. Mesela birisi her hafta kitap analizi günleri düzenliyor. Bir diğer grup birleşip fotoğraf kulübü kuruyor. İnsanlar kendi aralarında organize olmaya başladılar. Zaten biz bunu teşvik etmeye çalışıyoruz. İlgi alanı odaklı topluluklar yaratmak istiyoruz.

Zumbara'nın sadece İstanbul'da değil, Ankara'da İzmir'de Eskişehir'de Denizli'de de aktif toplulukları var. Boğaziçi Üniversitesi'nde bir topluluk var, İstanbul Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi'nde de başlıyoruz.

Size nasıl destek olabiliriz, ben bunu kendi üniversitemde, şirketimde nasıl kurabilirim diyen çok mail alıyoruz. Biz tecrübelerimizi paylaşıyoruz, onlar da kendi yaşam alanlarıyla uyumlu sistemler kuruyorlar.

Ben kitap analizi servisi verebilirim diyen kişinin bu konuda mutlaka bir eğitimi olması gerekiyor mu? Mutlaka edebiyat bölümü mezunu mu olmalı mesela?

Hayır, biz böyle bir etikete gerek olmadığını düşünüyoruz. Teknik işlerden anlayan bir insan gelip evinizin elektik tesisatını tamir edebilir, bunun için mutlaka elektrikçi olması gerekmez. Elektrikçi de olabilir tabii, böyle kişiler de var sistemde. Önemli olan kişinin konuya dair ilgilisi ve bilgisi. İlgi ve bilgiyi de diploma, sertifika ve benzeri etiketlerle ölçmek gerçekten çok güç.

Sizce paranın yerine zaman gibi doğası gereği eşit paylaşılan bir birimin geçtiği bir ekonomi toplumda neyi değiştirir? Siz bana bir saatlik bir servis veriyorsunuz ben de size bir saatlik bir servis veriyorum diyelim. Bunun benim size 10 lira verip 10 liralık bir hizmet almama kıyasla artısı nedir?

Zumbara alternatif bir ekonomi sistemi olmanın yanında alternatif bir ilişki modeli de kuruyor. Biz aradan parayı kaldırdığımız zaman insanların birbirileriyle daha farklı bir ilişki kurabileceğini düşünüyoruz.

Çünkü insanlar tamamen gönüllü bir şekilde vermek istediği, iyi olduğunu düşündüğü ve ilgi alanına giren şeyleri sunuyorlar.

Ekonominin ilk prensibi şudur: İnsanlar kendi çıkarlarını maksimize etmeye motivedirler, yani bencildirler. Bu belli bir tarihselliğin sonucu oluşan bir ilke. Biz böyle olmak zorunda değil diyoruz. Para yerine zaman koymak bir bolluk ekonomisi getiriyor. Çünkü para bu tarihselliğin oluşturduğu süreçte hep kıt olan bir şey.

Para kazanmak için bir şey yapmamız lazım. Aksine zaman, yaşamın öz maddesi. Zaman hep var. Krizlerle birlikte dünyanın nasıl bir çıkmazda olduğu ortaya çıkıyor, alternatif ekonomik sistemler daha çok kullanılmaya başlanıyor.

Ekonomik kriz olan yerlerde kendiliğinden insanlar böyle uygulamalara geçiyor. Yunanistan'da ve İspanya'da kriz olduğunda zaman bankası sistemini kullanmaya başladı insanlar. Occupy Wall Street'teki işgalciler de kendi aralarında bu sistemi kullandılar.

Zaman para kadar manipüle edilemeyecek bir birim gibi duruyor. Borsası yaratılamayacak, enflasyona uğramayacak bir birim gibi...

Aynen öyle. Para yerine zamanı kullanmak öncelikle bunu sağlıyor. Kıtlık ekonomisinden bolluk ekonomisine geçişi. Sistemde zamanınız kalmadıysa tek yapmanız gereken o zamanı kullanmak için başka bir insana yardımcı olmak.

Özellikle çok kentleşmemiş daha ufak yerleşim yerlerinde hayat dayanışmaya dayalıdır. Çünkü orada birbirimize muhtacız, küçük bir ekosistemde yaşıyoruz. Ama büyük kentlere geldikçe iş değişiyor. Siz beni tanımıyorsunuz, ben de sizi tanımıyorum ve belki bir daha karşılaşmayacağız bile.

Dolayısıyla birbirimize yardım etmek için bir motivasyonumuz yok. Eğer bu algı değişebilirse, insanlar ne almak ne vermek istediklerini açıkça söyleyebilirse kendi kendine yeterli topluluklar oluşturabiliriz.

O yüzden üniversitelerin kendi zumbaraları olabilir diyoruz, o üniversitedeki öğrenciler kendi kendilerine geçinebilirler bir topluluk olarak. İlle de dışarı çıkıp bir şeyi satın almak, piyasaya bu kadar bağımlı kalmak zorunda değiliz.

Herkesin hizmet almak isteyip de kimsenin hizmet vermek istemediği bir bocalama dönemi oldu mu?

Başlangıçta herkes böyle düşünüyor sistemle ilgili. O zaman herkes hizmet almak ister kimse hizmet vermek istemez ki, diyorlar. Aksine Zumbara'da ve dünyadaki diğer zaman bankalarında bunun tam tersi oluyor. İnsanlar daha çok vermek istedikleri servisleri giriyorlar sisteme. Hatta biz de bir dönem ne yapsak da insanlar almak istedikleri şeyleri yazsalar diye düşündük.

Biz insanlar sadece almak ister diye kabul ediyoruz. Hayır, insanlar kendinde olanları vermek de istiyor. Şu an sistemde verilmek istenen şeylerin sayısı alınmak istenen şeylerin sayısından çok daha fazla.

Burada bir gönüllülük ilişkisinin yarattığı psikoloji de etkili. Eğer siz benimle buluşup gönüllü olarak bana yardım ediyorsanız, ben de bir şekilde bu yardımın karşılığını vermek istiyorum.

Klasik ekonomide giderim, bir şeyi alırım, parasını veririm ve o ilişki biter. Halbuki burada öyle değil. Daha maneviyata dayalı, bir minnet borcu duyuyorum o kişiye ve bunu sağlayan sisteme. Bu minnet borcunu ödemek istiyorum.

Toplumumuzda çok eskilere dayanan bir armağan kültürü var. Bu kültürde daha çok verenin daha çok saygınlığı vardır. Zenginlik alabilmekle değil verebilmekle gösterilir. Biz de Zumbara ile bu armağan kültürü anlayışını getirmek istiyoruz.

Zumbara'nın bundan sonraki sürdürülebilirliği tamamen kullanıcıların gönüllülüğüne bağlı olacak. Diyelim ki siz Zumbara üyesi bir dişçisiniz. Ben iki muayenemi Zumbara için yapıyorum diyeceksiniz. İnsanların daha fazla gönüllü katkıda bulunabileceği bir alt yapı geliştirmeye çalışıyoruz.

Türkiye' de ve dünyada gönüllülük kültürüne duyulan ilgi gittikçe artıyor gibi görünüyor, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Paylaşım ekonomisi dünyada büyüyen bir trend. Bulunduğumuz durumdan bir memnuniyetsizlik hali var, bir şeyler yetmemeye başladı. Çalışıyoruz, para kazanıyoruz ama tatmin olamıyoruz artık, başka bir şeyler arıyoruz. Böylece STÖ'lere bir yönelme oluyor. "Peer to peer (eşlerarası)" dediğimiz, bireyler arası ekonomi büyümeye başladı. Bu da büyük şirketlerin aradan çıkarılıp insanların birbirinden direkt hizmet alması anlamına geliyor.

Bu tarz bir paylaşım ekonomisi oluştuğunda belli bir kültürü de beraberinde getiriyor. O kadar alışmışız ki her şeyin mal ve hizmet olarak paketlenip satılmasına, bu ilişki türünü tekrar hatırlamak hoşumuza gidiyor.

Couchsurfing kullanıyorsam araba paylaşım sitelerini ya da Zumbara'yı da kullanmaya daha meyilli oluyorum. Algıda değişiklikler olmaya başlıyor. Tabii bu bahsettiğim trend ve gönüllük kavramı şikayet ettiğimiz ve içerisinde kendimize nefes alma alanı oluşturmaya çalıştığımız yapının tamamen dışarısında değil.

Fakat bunların bireysel ya da kolektif dönüştürücü etkisi kesinlikle var. Bu etki yaşadığımız ekosistemde neye tekabül ediyor, mevcut ilişkileri nasıl değiştiriyor, nasıl bir varoluş şekli sunuyor ya da sunabilir? Bunlar üzerine kafa yorulması gereken oldukça karışık sosyolojik meseleler. Bizim de amacımız bu sorular üzerine kafa yormak ve bu düşünce sürecinin farkındalığıyla hareket etmek. BİAMAG

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.