Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu 2005 yılında Plan ve Daire Başkanının kendine ilettiği mesajda, ABD ile Türkiyenin savaşın eşiğinden döndüğünü söyledi.
Yeni kitabı, Nasıl bir Türkiyede şu ifadelere yer verdi:
Mesaj, Irak'ın kuzeyindeki özel kuvvetler timlerinin yanında bulunan ileri hava kontrolünden gelmişti. Okuduğumda donup kaldım. Kâğıtta şu yazıyordu:
Baskına uğradık. Çatışıyoruz. Hemen hava desteği ve uçak gönderin.
Anlamı açıktı. Oradaki birliğimiz Amerikan askeri ile çatışıyordu. Derhal Dışişleri ve ABD Büyükelçiliği'ne haber verilmesini istedim. Hava Kuvvetleri'ni aradım. Karşımızda çok zor dakikalar vardı. Hemen Özel Kuvvetler Komutanlığı'nı aradım. İlk hayretimi orada yaşadım. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın bu baskından haberi yoktu. Biraz araştırınca işin aslı ortaya çıktı. İleri hava kontrolünün çektiği mesaj aslında eğitim amaçlı bir tatbikat mesajıydı. Ama altına yazılması gereken Tatbikat, tatbikat, tatbikat ibaresi konmamıştı. Bütün bunlar birkaç dakika içinde oldu. Yapılan hata büyüktü. Çok ciddi sonuçları olabilirdi.
Gelecek hafta satışa sunulacak kitabını Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özköke gönderen Başbuğ, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderildiği Beşiktaş Adliyesinin de müze yapılması gerektiğini söyledi.
Ertuğrul Özkökün Hürriyet gazetesinin bugünkü (18 Ocak 2015) nüshasında yayımlanan, Silivri madalyalı komutan başlıklı yazısından bazı kısımlar şöyle:
"Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, darbeci diye girdiği cezaevinden kitapları binlerce satan bir yazar olarak çıktı.
Silivri'den çıktıktan sonra ikinci kitabını da yazdı.
'Nasıl Bir Türkiye' adlı kitabı önümüzdeki hafta piyasaya çıkıyor.
Kitabını geçen perşembe günü bana yolladı.
Bir gecede okudum ve aldığım notları bugün size aktarıyorum.
- İlker Başbuğ, "Nasıl Bir Türkiye", Kaynak Yayınları, 2015
ABD ile savaşa 2 dakika kala
Genelkurmay İkinci Başkanı'ydım.
2005 yılında bir yaz günü Plan ve Daire Başkanı elinde bir mesajla, telaşla odama girip elindeki kâğıdı bana uzattı.
Mesaj, Irak'ın kuzeyindeki özel kuvvetler timlerinin yanında bulunan ileri hava kontrolünden gelmişti.
Okuduğumda donup kaldım. Kâğıtta şu yazıyordu:
"Baskına uğradık. Çatışıyoruz. Hemen hava desteği ve uçak gönderin."
Anlamı açıktı. Oradaki birliğimiz Amerikan askeri ile çatışıyordu.
Derhal Dışişleri ve ABD Büyükelçiliği'ne haber verilmesini istedim. Hava Kuvvetleri'ni aradım.
Karşımızda çok zor dakikalar vardı.
Hemen Özel Kuvvetler Komutanlığı'nı aradım. İlk hayretimi orada yaşadım.
Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın bu baskından haberi yoktu.
Biraz araştırınca işin aslı ortaya çıktı.
İleri hava kontrolünün çektiği mesaj aslında eğitim amaçlı bir tatbikat mesajıydı.
Ama altına yazılması gereken "Tatbikat, tatbikat, tatbikat" ibaresi konmamıştı.
Bütün bunlar birkaç dakika içinde oldu.
Yapılan hata büyüktü. Çok ciddi sonuçları olabilirdi.
4 Temmuz'dan sonra Özel Kuvvetler Komutanı'na verilen kesin emir
2003 yılında Amerikalı askerlerin 11 askerimizin kafasına çuval geçirmesi olayı, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde tamiri çok zor bir travma yarattı.
Üstelik bu olay, 4 Temmuz gününe denk getirilmişti.
Yani Amerika'nın ulusal bayram gününe. O olaydan sonra Özel Kuvvetler Komutanı'na şu kesin emri verdik:
"Eğer bir saldırı karşısında kalırsanız, bir üstünüze sormadan hemen misliyle mukabelede bulunacaksınız."
Bunu Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'ne de bildirdik.
27 Nisan bildirisinden sonra Genelkurmay Başkanı ile konuşmamız
27 Nisan 2009 bildirisinden sonra Genelkurmay Başkanı'na "Keşke bildiriyi yayınlamadan önce bizim de bilgimiz olsaydı" dedim.
O da cevap olarak "Ben durumu böyle değerlendirdim" dedi. Daha sonra öğrendik ki, Genelkurmay Başkanı sorumluluğunu kimse ile paylaşmak istememiş.
Bu davranışa saygı gösterilir.
Gezi, saygı duyulacak olaydı, umarım gerekli ders alınmıştır
Gezi olaylarında, şiddete başvurmayı hiç düşünmeden, tamamen samimi olarak tepkisini göstermeye çalışanları saygıyla karşılıyorum. Bu şekilde hareket eden insanlara güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanarak ve şiddetle yaklaşmasını ise doğru bulmuyorum.
Umarım yöneticiler bu olaylardan gerekli dersi almışlardır.
İmzasız ihbarlar aynı adrestendi MİT görüntü kaydını vermedi
Her hafta subaylar hakkında karalayıcı ihbar mektupları geliyordu. Mektuplar hep aynı yerden atılıyordu.
Ben de MİT Müsteşarı'ndan bu kişinin bulunmasını istedim.
Kamera kayıtlarını getirirlerse bu personelin bulunacağını belirttim.
Ama o kamera kayıtları bize hiç gönderilmedi ve o kişi imzasız ihbar mektupları atmaya devam etti.
Sayın Başbakan'a MİT'in bir müsteşar yardımcısının asker kökenli olmasının iyi olacağını söyledim
Ama o konjonktürde bu gerçekleşmedi."