BDP Kadın Meclisleri, "Sömürge politikalarının kirli savaş aracı olarak tecavüz ve fuhuş" başlıklı yazılı açıklama yaptı.
Dünya tarihinin mazlumlara zulüm örnekleriyle dolu olduğuna işaret edilen açıklamada, "Kürdistan'ı sömürgeleştirme emelleri yüzlerce yıllık bir devlet, hatta devletlerarası bir politikadır. Fakat özellikle son otuz yıllık kirli savaştan kaynaklı, Kürdistan toprakları çatışmalı ortamlara sahne olmasının yanında, çok ciddi inkâr, asimilasyon ve çok daha derin sömürgeleştirme politikalarına maruz kaldı" denildi.
Sömürge ve soykırım politikalarının bir parçası olarak, bütün sömürgeci ve işgalci devletlerin halkı işkence, tecavüz ve fuhuş yöntemiyle teslim almak istediğine dikkat çekilen açıklamada, "Bunu gizli ve ya saklı bir şekilde değil, aleni ve bir devlet politikası olarak sistematik bir şekilde gerçekleştirdi, gerçekleştirmektedir. Kürdistan coğrafyasında; hakim-savcı görevi yapan polis, asker, özel tim ve kontrgerilla yapılanması olan JİTEM, gözaltına aldığı binlerce insanın mücadelesini kırmak için akıl almaz işkencelerin yanında bir de cinsel ve fiziksel şiddet yöntemi olarak taciz ve tecavüz yöntemlerini uyguladı" denildi.
'Tecavüz ciddi bir savaş yöntemidir'
Tecavüzün savaşın yan etkilerinden biri olarak görülmesinin çok ciddi bir siyaset perspektifi yoksunluğu olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Kürdistan coğrafyasında devletin uyguladığı taciz, tecavüz ve fuhuş, toplumsal düzenden sapmak değil, devletin Kürt toplumunu dize getirip kendi yöntemleriyle düzen sağlamak için bizzat devlet yetkilileri ve devlet görevlileri eliyle yaptığı bir uygulamadır. Ciddi bir savaş yöntemidir. Çünkü tecavüz sadece fiziki varlığı değil, asıl olarak ruhu, kişiliği ve düşünceleri hedef alıp bitirmeye yöneliktir. Ve asla kapanmayan bir savaş yarası olduğunu hepimiz gibi, devlet de gayet iyi bilmektedir" ifadesi kullanıldı.
Sistematik cinayetlerin ve sistematik işkencenin yanında sistematik tecavüz politikalarının da uygulandığına işaret edilen açıklamada, özellikle OHAL döneminde şiddetin en vahşi, en korkunç ve en çirkin metotlarının yapıldığı vurgulandı. Açıklamada, "Bugün Kürdistan'da Musa Çitil, Cemal Temizöz, Abdülkerim Kırca denince insanların hafızalarında bu vahşet canlanıyor. Katliamlar ve toplu tecavüzler gerçekleştirip, yargılanmak yerine ödüllendirilenler sadece Musa Çitil ile sınırlı değildir. Örneğin; Mardin-Dargeçit'te gözaltında kaybedilen ve yaşları 13 ile 57 arasında değişen 7 kişinin faili olan ve insanları kazanlarda yakmakla suçlanan dönemin İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire şuanda Bodrum'un Gümüşlük Belediye Başkanı'dır. Yine Sedat Selim Ay ismi, gözaltında işkence, cinayet ve tecavüzle simgeleşmiş biri. Fakat terfi edilerek, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı'na getirilmiştir. İnsanları katledip, tecavüz eden ve bu üstün hizmetlerinden dolayı terfi alan, binlerce görevli var. Sonuç olarak bunlardan hiçbiri cezalandırılmak bir yana, açığa bile alınmadı, hepsi yükselerek görevlerine devam etti, hemen hemen hepsi şuanda görev başındalar" denildi.
'Kadınlara yönelik suçlarla yüzleşilmesi gerekiyor'
Bu olayların failleri, yükselerek görevlerine devam ederken, onların vahşetlerinin kurbanlarının gün geçtikte çoğaldığına dikkat çekilen açıklamada, "Devletin askeri ve sivil personeli tarafından taciz, tecavüz ve fuhuş vahşetine maruz kalan kız çocukları ve kadınların listesi yazılamayacak kadar uzundur. Sadece kız çocukları ve kadınlar değil, erkek çocukları ve erkeklerde bu vahşete maruz kalmıştır" denildi. Bugün hala bu topraklarda devletin bu "kirli savaş" yöntemlerinden vazgeçmediğine işaret edilen açıklamada, "Kürdistan'da bu kirli savaş yönteminin zirve yaptığı 1990-97 arası dönemin verileri elimizde yoktur. Çünkü bu uygulamalar işkence yöntemi olarak kullanıldığı için hem kayda geçmemiş hem de inkâr edilmiştir. Yine buna maruz kalan kadınlar susmak zorunda bırakılmıştır. Türkiye'de gerçek anlamda demokratikleşme, barış ve hakikatleri araştırma sürecine girilecekse, öncelikle 1990'lardaki devlet politikası olarak uygulanan cinsel şiddetle hesaplaşmak zorundadır. Kalıcı bir barışın sağlanması için, bütün yönleriyle bu dönem ile yüzleşmesi gerekmektedir. Öncelikle kadınlara yönelik uygulanan savaş suçlarının açığa çıkartılması gerekmektedir. Hakikat ve Yüzleşme Komisyonları bu açıdan çok elzem ve olmazsa olmazdır. Çünkü ortada bu hakikatler var ve bunlarla yüzleşmeden, halen yaşanmakta olan savaş yıkıntıları aşılamaz" ifadesi kullanıldı.
'Savaş suçu olarak değerlendirilmelidir'
Savaşın görece daha az şiddetli olduğu 1997-2012 verilerinin belirtildiği açıklamada, sadece yardım bürosuna başvuranların, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu'nun 1997-2012 raporuna göre 363 kadın olduğu belirtilerek taciz ve tecavüzle suçlananların en fazla polis, asker, özel tim ve infaz koruma memurları olduğu ifade edildi.
Açıklamada, "Tecavüzde 271 ile polis birinci sırayı elinde tutarken, şu ana kadar hiçbiri yargılanmadı. 363 mağdur kadından 264'ünün Kürt olması bunun aslında bir savaş raporu olarak da okunabileceğini göstermektedir" denildi. BDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane'nin soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen cevaba da değinilen açıklamada, "2002-2008 yılları arasında toplamda 61 bin 469 tecavüz olayı yaşanmıştır. Bu tecavüz olaylarına 99 bin 792 kişi karışmış. Bu da yaşanan tecavüz olaylarının çoğunun toplu tecavüz olayı olduğunu gösteriyor. Aynı bilgilere göre 2009-2011 yılları arasında ise toplamda 29 bin 980 tecavüz suçu işlenmiştir. 2011 yılında 8 bin 756 tecavüz davası karara bağlanmış ve bunun 2 bin 850'si beraatla sonuçlanmıştır. Tekrar etmekte fayda var. Bu rakamlar sadece adli makamlara ulaşanlardır. Oysa taciz, tecavüz ve hatta toplu tecavüze uğrayan binlerce kadının korkup sustuğunu, yaşadığı vahşet nedeniyle intihar ettiğini biliyoruz" ifadesi kullanıldı. Bu raporların da gösterdiği gibi, özellikle devlet eliyle, yani doğrudan devletin askerinin, polisinin, özel timinin karıştığı ve aslında bir savaş suçu olarak değerlendirilmesi gereken tecavüzler beraat ile sonuçlanmakta, kadının yaşadığı travmaya bir de hukuk'un adaletsizliği eklenmektedir" ifadesi kullanıldı.
'Temel neden Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesidir'
Açıklamada, "Bugün Kürdistan'daki devlet politikalarını ve bu politikaların toplumsal yaşam üzerindeki etkisini, sömürgecilik bağlamında ele almak gerekmektedir. Çünkü başta kadın cinayetleri, taciz, tecavüz ve fuhuş olgusu olmak üzere, ekonomik geri kalmışlık, toplumu yozlaştıran pratikler ve hatta bireysel çöküntüler bile Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesinden ötürüdür. Görülmesi gereken başka bir husus ise devletin Kürdistan'da uyguladığı sömürgecilik, bütün Türkiye'nin kirlenmesine neden olmuştur. Özellikle, Kürdistan'da yönelttiği taciz ve tecavüz silahı artık Türkiye'nin tümüne yönelmeye başlamıştır. Kürdistan'da askeri-sivil görev yapan görevlilerin, görevleri sonrası döndükleri yerlerde de bu vahşeti devam ettirdikleri artık bilimsel veri olmuştur. Kürdistan'da, Kürt toplumunu yozlaştırıp, intikam almak, ulusal kimliği aşağılamak için bir araç olarak kullanılan taciz, tecavüz, fuhuş ve kadına yönelik şiddet, bugün Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisidir. Dolayısıyla Türkiye Kürt ve Kürdistan gerçekliğiyle yüzleşmeden, imha, inkâr, asimilasyon ve işgalci sömürgeci politikasından vazgeçmeden, Türkiye toplumundaki hiçbir sorunu da çözemez" ifadelerine yer verildi.
DİHA
Güncel Haberleri
Sağlık Bakanlığı kura sonuçları açıklandı: Hakkari’de göreve başlayacak isimler belli oldu
DEM Parti Yüksekova İlçe Örgütü Önder İçin Taziye Kurdu
Selahattin Demirtaş'tan Sırrı Süreyya Önder mesajı: Her daim kıymetlimizsin
Sırrı Süreyya Önder hayatını kaybetti
Hastaneden Önder açıklaması: "Hayati tehlikesi artarak devam ediyor"