CENGİZ ÇANDAR- RADİKAL
Yedi yıl önceydi. Türkiye, her seferinde olduğu gibi yedi yıl sonra şimdilerde olduğu gibi de- krizli bir cumhurbaşkanı seçimine doğru yol alıyordu. Ocak ayının ilk günleri 2007nin sisli ve puslu olacağını hissettiriyordu.
Yılın ilk ayının üçüncü haftası dolmadan, hava karardı. Hrant Dinki arkasından vurdular. Milyonlarca insanı ise vicdanlarının 12sinden. O günden bugüne çok yazıldı, çok çizildi. Çok konuşuldu. Çok yüründü. Çok duruşma yapıldı. Hrant Dink cinayetinin üzerindeki sözde esrar perdesi kalkmadı.
Yedi yıl önce bu günlerde burnuma uzatılan bir mikrofona, sevgili arkadaşımızın katili olarak kimi gördüğüm sorulduğunda, her türlü faili meçhulün faili haline sokularak, belirli bir rahatlama sağlayan o adresi, derin devleti göstermekten imtina etmiştim. Derin devlet demek; telaffuzu kolay, görünürde pek isabetli bir teşhis idi ama bence doğru değildi. Cinayetin arkasında düpedüz, en başta zihniyetiyle devlet vardı benim gözümde. Mikrofona da öyle söyledim Pek de derinde olmayan devlet dedim, Tüm kurumlarıyla yüzeye hayli yakın devlet.
Bugün bu görüşümde temel bir değişiklik olmadı. Hranttan ayrılışımızın yedinci yıldönümü bugün. M. Ali Birandı toprağa verişimizin ise birinci yıldönümü. 19 Ocakları, ben ve benim gibi Hrantı ve M. Aliyi tanımış olanlar unutmazlar, unutamazlar.
Bugün için bu konuda, 2014ün şu ilk üç haftasını geçirdikten sonra, içimden pek bir şey yazmak gelmiyor. Bundan önce defalarca yazmış olduklarımı tekrarlamak da istemiyorum. Zaten ne yazsam, Hrantın gazetesi Agosun önceki gün çıkan son sayısındaki Bu su hiç durmaz yazısı kadar güzel yazamam. O nedenle bu 19 Ocakı, Hrantın ölümünün, öldürülmesinin yedinci yılında bu köşeyi Agosa, o yazıya bırakıyorum:
Zaman akıyor. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda yedi yılın gelip de geçtiğine inanmak güç. İnanmak güç, çünkü aslında gelip de geçmeyen bazı şeyler var.
Adalet mesela, yamacımıza hiç uğramadı, bize yüzünü bile göstermedi. Mahkeme koridorlarında ve salonlarında oynanan oyunlar, yedi yıl boyunca kamuoyunun gözü önünde cereyan etti. Sonunda, Yargıtay kararıyla durum öyle büyük bir kandırmaca halini aldı ki Dink ailesi bu kumpasın bir parçası olmak istemediğini ilan ederek duruşmalara girmeyeceğini duyurdu.
Cinayeti işleyen devlet şebekesi ile sonrasında delilleri karartanları, katiller ve azmettiricileri koruyan, terfi ettiren siyasi iktidar suç ortağı oldular. Yakın zamanda güç kavgası için bozulan ittifaklar, Hrant Dink cinayetinin aydınlatılması söz konusu olduğunda yerinden milim kıpırdamadı. Kıpırdamadığı için de Türkiyede devletin bir suç mekanizması olmaktan çıkacağına ilişkin umutlar bir türlü yeşeremedi. Yargısı, polisi, askeri, istihbaratı, bürokrasisi ve siyasi kurumuyla devletin alnındaki kara leke öylece duruyor.
Ama fikirlere kurşun işlemiyor. Hrant Dink sağlığında, Türkiyenin karanlık bir yer olmadığına, onu cennete çevirmeye talip olanların vereceği mücadelenin, barış içinde bir arada yaşamın temellerini atacağına iman etmişti. Bu uğurda yaşadı, bu uğurda çalıştı. Bu toprakların insanına bu toprakların hikâyesini anlattı; dur durak bilmeden, şiddetsiz bir coğrafyayı inşa edecek tohumları dört bir yana yaymaya uğraştı.
Onun hepimizin gözleri önünde aramızdan alındığı 19 Ocak 2007 tarihi ise genç-yaşlı pek çoğumuz için bir milat oldu. Utanç duygusunun, yasın, mücadele azminin, susmama hakkının simgesi, farklılıklarla yan yana gelme çabasının meydanı... Hrant Dink, akan suyun önünde hiçbir şeyin duramayacağını, demokrasi yönündeki köklü değişimin er ya da geç geleceğini anlatıyordu. Bugün, en sarsıntılı zamanlardan geçerken bile, bu suyun hiç durmayacağını, çünkü kaynağının tertemiz ve gürül gürül olduğunu biliyor, onu sevgiyle ve özlemle anıyoruz.
Güncel Haberleri
Başkan Tekin’den Fahiş Kira Artışlarına Tepki
Van'da silahlı kavga: 1 kişi hayatını kaybetti, 5 kişi yaralandı
Dağlıca ve Yeşiltaş köyünde çiftçilerin sorun ve talepleri dinlendi
Yüksekova'da tırda 65 kilo uyuşturucu ele geçirildi
MİT Başkanı İbrahim Kalın, DEM Parti ile görüştü