TYÖK'ün YÖK'ten ne farkı var?

Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, yeni YÖK yasa taslağının hedefinin doğrudan üniversiteyi ve bilimi toplumdan kopartarak sermayeye ve siyasi iktidara bağımlı hale getirmek olduğunu belirtti.

Demokratik kitle örgütlerinin konunun vahametinin farkında olmadığını dile getiren Müftüoğlu, onların desteği olmadan tüm öğrenci, akademisyen ve üniversite emekçisinin bir araya gelmesi halinde dahi üniversitelerin halktan kopuk olmasının önüne geçilemeyeceği uyarısında bulundu.

12 Eylül askeri darbesinin ardından 6 Kasım 1981'de kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), kuruluş yasasında yapılan çeşitli değişikliklere rağmen üniversitelerdeki anti demokratik varlığını sürdürmeye devam ediyor. Hükümet tarafından 2013 yılında yasalaşması hedeflenen yeni YÖK yasa taslağı ile YÖK'ün adı, Türkiye Yükseköğretim Kurulu (TYÖK) olarak değişiyor. Peki yeni YÖK yasası bu antidemokratikliği, piyasacılığı ne boyutta etkileyecek? Üniversite çalışanlarının ve akademisyenlerin iş güvencesi ne olacak? Yeni yasa ile getirilecek "Üniversite konseyi", "Mali özerklik" ne anlama geliyor? Tasarıyı Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu değerlendirdi.

'YÖK ile üniversitelerde kışla düzeni geldi'

12 Eylül darbesi ile ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda emekçi kesimlerin daha fazla sömürülmeye başlandığını belirten Müftüoğlu, amaçlananın halkları birbirine düşürerek yeni bir paylaşım savaşının yolunu açacak olan küresel dünya düzenine Türkiye'nin entegrasyonunu sağlamak olduğunu söyledi. Müftüoğlu, "Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle emekçilerin, Kürtlerin, aydınların başını çektiği toplumsal muhalefetin ezilmesi gereklidir. Bu amaçla bir taraftan sendikalar, siyasi partiler kapatılırken diğer taraftan da üniversiteler YÖK düzeniyle baskı altına alınmak istenmiştir" diyerek YÖK ile birlikte üniversitelerde kışla düzeninin egemen olduğunu anlattı. Bilimsel özgürlüğün yerini, devletin ve sermayenin egemen olduğu bir üniversitenin almasının sağlandığını belirten Müftüoğlu, "1981 yılından bu yana YÖK düzeninin hakim olduğu üniversiteler, bileşenlerini oluşturan akademisyenler, öğrenciler ve üniversite emekçilerinin hiçbir söz hakkının bulunmadığı otoriter bir yapı içerisinde yönetilmektedir" dedi. Bu otoriter yapı yüzünden siyasi iktidarların bir taraftan sahip oldukları ideolojiyi yeniden üretmek ve iktidarlarını sürdürebilmek için üniversiteyi kullanırken, diğer taraftan da piyasalaşma sürecine aracılık ettiğinin altını çizen Müftüoğlu, araştırma ve eğitim için ayrılan kaynaklarla birlikte akademisyen ücretlerinin kısıtlanması, üniversitenin faaliyetlerini toplumun çıkarları doğrultusunda yürütmek yerine mali kaygılarla piyasaya yönelmesine neden olduğuna dikkat çekti. Müftüoğlu, böylece üniversitelerin akademik ve idari olarak piyasanın güdümüne girdiğini ifade ederek, "Bugün TYÖK adı altında bir yasa tasarısı ile gündeme getirilen düzenlemeler, üniversitedeki 31 yıldır uygulanagelen sürecin artık aşamasını oluşturmaktadır" değerlendirmesinde bulundu.

'Sermaye dolaylı değil, doğrudan yönetecek'

Bu aşamadan sonra yapılmak istenenin üniversitenin dolaylı değil doğrudan sermayenin yönettiği, kâr amacı güden ticari işletmeler haline dönüştürülmek olduğuna işaret eden Müftüoğlu, bu tasarının yasalaşması halinde bugüne kadar sınırlı da olsa toplumun çıkarlarını gözeten bilimsel çalışmalar ve eğitim faaliyetlerinin de tamamen ortadan kalkacağı uyarısında bulundu. Müftüoğlu, parası olmayanların yükseköğretim hakkından söz edilemez duruma gelineceğini de söyledi. Piyasa düzeninde işleyen bir üniversitede istihdam koşullarının da piyasanın kurallarıyla olacağını anlatan Müftüoğlu, şöyle devam etti: "İçinde bulunduğumuz koşullarda emek piyasasında güvencesizlik, düşük ücret, yoğun iş yükü ve örgütsüzlük hakimdir. Halihazırda üniversitede taşeron çalıştırma, stajyer adı altında öğrenci çalıştırma gibi esnek istihdam biçimleri mevcuttur. Ayrıca araştırma görevlileri ve yardımcı doçentler de sözleşmeli statüdedir ve iş güvenceleri yoktur."

'İş güvencesi olmayan akademisyen özgür çalışamaz'

Getirilmek istenen yasa ile güvencesizliğin doçent ve profesörleri de içine alacak biçimde yaygınlaştırılacağını belirten Müftüoğlu, öte yandan ücretlerin üniversite yönetimlerince belirlenmesi ve üniversiteye sağladığı gelire dayalı olarak uygulanacak performans değerlendirmesinin de taslakta getirilmek istenen düzenlemeler arasında olduğunu kaydetti. "Tüm bu uygulamalar iş güvencesi ile birlikte ücretlerin düşmesi, iş yükünün artması ve sendikal örgütlülüğün azalmasını da beraberinde getirecektir" diyen Müftüoğlu, iş güvencesi olmayan; sürekli olarak işsiz kalma tehdidini üzerinde hisseden bir akademisyenin özgürce bir çalışma yapabilmesinin mümkün olmayacağını dile getirdi.

'Konsey, şirket yönetimi gibi'

Üniversite Konseyi adı altında getirilecek olan yapının ise çoğunluğunu iktidardaki siyasi partinin belirleyeceğini, yine üniversitenin bulunduğu çevrede en yüksek vergi ödeyen sermayedarın da doğrudan içinde bulunduğu bir kurul olacağını belirten Müftüoğlu, "Yasa taslağında sözü geçen üniversite konseyleri, bir şirket yönetim kurulu gibi rektör ataması dahil olmak üzere üniversitedeki tüm idari ve mali yönetimi elinde bulunduracaktır. Böylece şimdiye kadar göstermelik de olsa uygulanan rektörlük seçim sistemi tamamen ortadan kaldırılacak; üniversite bileşenlerinin demokratik katılımı hiçbir biçimde söz konusu olamayacaktır" dedi. Müftüoğlu, YÖK'ün merkezden yürüttüğü anti demokratik anlayışın, anti demokratik olma özelliğini kaybetmeden her bir üniversitede ayrı ayrı uygulanacağını söylemenin mümkün olacağı değerlendirmesinde bulundu.

'Büşra Ersanlı Kürt meselesine dokunduğu için tutuklandı'

YÖK düzeninin tüm anti demokratik ve baskıcı yapısına rağmen son derece sınırlı da olsa bazı akademisyenlerin devletin ve sermayenin güdümüne girmeden toplumun ve bilimin ışığında faaliyetlerde bulunduğunu görebilmenin mümkün olduğunu belirten Müftüoğlu, "Bunlar içinde son dönemde öne çıkan örneklerin başında Büşra Ersanlı ve Onur Hamzaoğlu gelmektedir. Büşra Ersanlı, Türkiye'de 'dokunan yanar' anlayışının hakim olduğu Kürt meselesine dokunduğu için tutuklanmıştır" dedi. Kocaeli Üniversitesi'nde halk sağlığı alanında önemli çalışmaları olan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu'nun ise Dilovası bölgesindeki yoğun sanayileşmenin insan sağlığına olumsuz etkilerini ortaya koyarak sermayenin çıkarlarına dokunduğu için hakaretlere maruz kaldığını ve üniversitesinin bu çalışması nedeniyle kendisine ceza verdiğini anımsatan Müftüoğlu, "Bunlar üniversitelerdeki baskıyı gösteren sadece iki örnektir. Getirilmek istenen yeni YÖK yasası piyasanın ve siyasi iktidarın çıkarları dışında hiç faaliyete yer vermeyecek biçimde düzenlenmiştir. Bu bağlamda getirilmek istenen yasanın öngördüğü üniversitede tüm baskılara rağmen toplum, insanlık ve doğa için bilimsel çalışmalar yapılmasını baştan engellenecek; Büşra ve Onur Hoca gibilerin kendilerine üniversitede yer bulabilmeleri zaten mümkün olmayacaktır" dedi.

'Yasanın hedefi bilimi halktan tamamen koparmak'

Müftüoğlu, yasanın hedefinin doğrudan üniversiteyi ve bilimi toplumdan kopartarak sermayeye ve siyasi iktidara tamamen bağımlı hale getirmek olduğunu belirtti. Bu konunun altını çizen Müftüoğlu, sermayenin ve siyasal egemenlerin çıkarları uğruna giderek yoğunlaşan emek ve doğa sömürüsü, halkların birbirine düşman edilerek, kardeşkanı akıtılması karşısında üniversitenin susması ve hatta bu süreçleri bilim adına meşrulaştırması olduğu uyarısında bulundu. Yeni düzenleme ile hayata geçirilecek olan anti demokratik uygulamalara rağmen başta sendikalar, demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri ve siyasi partilerin henüz durumun bilincinde olmadığına dikkat çeken Müftüoğlu, toplumun sahip çıkmadığı bir üniversiteye, öğrencilerin, akademisyenlerin ve üniversite emekçilerinin hepsi bir araya gelse bile sahip çıkabilmesinin mümkün olmayacağını sözlerine ekledi. DİHA

Güncel Haberleri

Sağlık Bakanlığı kura sonuçları açıklandı: Hakkari’de göreve başlayacak isimler belli oldu
DEM Parti Yüksekova İlçe Örgütü Önder İçin Taziye Kurdu
Selahattin Demirtaş'tan Sırrı Süreyya Önder mesajı: Her daim kıymetlimizsin
Sırrı Süreyya Önder hayatını kaybetti
Hastaneden Önder açıklaması: "Hayati tehlikesi artarak devam ediyor"