
'Ne istediniz lan Hrant Dink'ten...'
Erhan Tuncel'in, koskoca İstanbul'da Mehmet Ali Abi'sini bulması rastlantı değil. Aynı iklimin, benzer atmosferlerin, ortak paydaların sonucu.
Geçen haftalarda bildiğiniz gibi Hrant Dink cinayetinin yeniden açılan davası nedeniyle aranan Erhan Tuncel saklanma işini abartıp gazetelere röportajlar vermeye başlayınca mecburen yakalanmıştı. Yakanlandıktan sonra Erhan Tuncelin bir başka gazeteci (Abdi İpekçi) katili olan Mehmet Ali Ağca ile görüştüğü Size hayranım abi dediği ortaya çıkmıştı. Bir anlamda abilerin kardeşliği olarak anılacak bu durum ilk haberi okuduğumda bana oldukça tuhaf gelse de araya başka gündemler, uzun bayram tatilleri ve unutkanlığımız girdiği için kaynayıp gitti. Oysa 80 milyonluk bir ülkede 14 milyonluk bir şehirde biri eski biri yeni iki abinin buluşması sıradan bir rastlantı olamazdı. Bunun arkasında başka bir atmosfer, başka bir altyapı olmalıydı.
Nitekim böyle bir atmosferin varolduğuna biraz önce bitirdiğim bir kitap sayesinde bir kez daha ikna oldum. Kitabın yazarı, Türkiyenin siyasi cinayetler tarihinde kuşkusuz en vahşisinden birinin kahramanı olan Haluk Kırcı. Siyasi cinayet tarihimize Bahçelievler Katliamı olarak geçen 7 TİPli gencin vahşice öldürülmesi olayının baş kahramanı Haluk Kırcı Mağaradan İzdüşümler adında cezaevlerinde geçen yıllarını anlatan bir kitap yazmış. Defalarca yanlışlıkla tahliye edilen, firar edip aylarca kaçan, her seferinde bir şekilde yakalanıp o cezaevi senin bu cezaevi benim Türkiyedeki hemen hemen bütün cezaevlerinde yatan Haluk Kırcı cezaevi tecrübelerini bir anı kitap şeklinde kâğıda dökmüş. Kitabın sayfalarında dolaşırken Türkiyede yeraltı dünyasının bir anlamda cezaevi günlüğünü okumuş kadar oluyorsunuz.
Kaçak Erhan Tuncelin, katil Mehmet Ali Ağca ile yolları nasıl kesişti sorusunun cevabı da bu sayfaların arasındaki ilişkiler ağında saklı. Bu ağ zaman zaman Haluk Kırcının bile hayrete düşmesine neden olacak kadar güçlü. Mesela 1999 yılında Haluk Kırcı Bayrampaşa Cezaevine getirildiğinde cezaevi müdürünün odasına alınıyor. Bir ara müdür telefonunu Vedat Şahin seninle konuşmak istiyor diyerek Haluk Kırcıya uzatıyor. Cezaevi müdürünü arayan Vedat Şahin o sırada aynı cezaevinin H Blokunda yatıyor. Haluk Kırcıyı koğuşa davet ediyor. Haluk Kırcı bile daha önce hiç tanımadığı Vedat Şahinin bu telefonu karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. Sonrasında müdür bey bu sefer aynı cezaevinde yatan Sedat Pekerin de Haluk Kırcıyı ziyaret için odasına geldiğini haber veriyor. Sedat Peker daha önce tanışmadığı ama hayran olduğu Haluk Kırcıya temiz elbiseler getirtiyor. Elbiselerin birinin cebinden yüklü bir para çıkıyor. Kırcının ısrarlarına rağmen Sedat Peker parayı geri almıyor. Kırcıyı daha sonra Eskişehir Cezaevine götürecek ring aracı yolda bir askeri garnizonda duruyor. Askeri istihbarattan olduğunu tahmin ettiği subaylar Kırcı ile bir süre sohbet edip sorguya çekiyor. Sonra ne oluyor dersiniz? Hep birlikte kapısında Subay Gazinosu yazan salona geçip sahur yapıyorlar.
Rahşan affı sırasında Haluk Kırcının hücresindeki telefon ile kimi MHP milletvekillerini arayıp kulis yaptığını okuyunca eminim siz de benim gibi inanmakta zorluk çekebilirsiniz. Kırcı ise gayet normal bir şeymiş gibi anlatıyor.
Haluk Kırcının da yolu Mehmet Ali Ağca ile kesişiyor. Kendi deyimi ile eskilere hiç girmeden güncel meseleleri konuşuyorlar. Ne yazık ki araları Haluk Kırcının Yahu Mehmet Ali sen gerçekten mesih misin, yoksa mesihlik mi oynuyorsun sorusu üzerine bozuluyor. Mehmet Ali Ağca bu sorunun karşısında Kırcının deyimi ile çılgına dönüyor, küsüyor.
Kandıra F tipinde yattığı ilk günlerde ise karşısına kendi deyimi ile Hrant Dinkin öldürülmesi olayından yargılanan genç çocuklardan biri çıkıyor. Muhtemelen Yasin Hayal veya Erhan Tuncel olduğunu anladığımız genç çocuğa Kırcı Ne istediniz lan Hrant Dinkten, niye öldürdünüz zavallı adamı diye sorunca kendisinden aferin bekleyen gencin nasıl afalladığını anlatıyor. Sonra gencin gönlünü alıyor neyse ki! Nitekim genç çocuk da volta sırasında Haluk abisine cinayetin bütün ayrıntılarını ve nasıl kullanıldığını anlatıyor!
Haluk Kırcının bir ara tahliye olduğunda Kıbrısa tatil için gittiğini ve hayran olduğu Rauf Denktaştan randevu alıp görüştüklerini hatta fotoğraf çektirdiklerini de yine bu kitap sayesinde öğrendiğimiz aşamada neyse ki artık hiçbir şeye şaşırmama eşiğine gelmişiz.
Yani Erhan Tuncelin, koskoca İstanbulda Mehmet Ali Abisini bulması rastlantı değil. Aynı iklimin, benzer atmosferlerin, ortak paydaların bir sonucu.
DİPNOT: Haluk Kırcının önemli bir tespitini de hatırlatalım. 25 yıldır cezaevlerinde kalan Haluk Kırcı bile F tipi cezaevlerinin ceza içinde ceza olmasından şikâyetçi. Yine kendi deyimi ile bir zamanlar solcuların yaygara koparttığını düşündüğü F tipi cezaevlerinin hangi görüşten olursa olsun bütün mahkûmlarda kalıcı hastalıklar yarattığını detayları ile anlatıyor.
CÜNEYT ÖZDEMİR / RADİKAL
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.