Rojava’dan yükselen çığlık

Rojava’dan yükselen çığlık

'Bu, 2 milyon Alevi'yi öldürmek demek'

A+A-

'Bu, 2 milyon Alevi'yi öldürmek demek'

"Rojava olarak adlandırılan Kuzey Suriye'de 32. Gün'den Hilmi Hacaloğlu'na özel röportaj veren PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Suriye'de Esad'sız bir denklemde çözümün zor olduğunu söyledi. Müslim, 'Esad'sız bir çözüm demek 2 milyon Alevi'nin öldürülmesi demek anlamına geliyor' dedi"

Radikalde haber başlığı böyle...

Bu başlık bana göre çaresiz kalınmışlığın çağlığı gibi.

Gerçekten Suriye sorunu en çok orada kuzeyde Rojova denen bölgede yaşayan 'habere göre iki milyon olduğu yazılan' Alevi Kürtleri ilgilendiriyor.

Haberdeki bilgileri okuyunca Salih Mülim'in programda anlattıkları daha çok Suriye Kürtlerini ilgilendiriyormuş gibi gözükse, onun kişisel kaygılarıymış gibi gözükse de bana göre 'kazın ayağı öyle değil'

Salih Müslim veya PYD nin kaygılarını dile getirirken, Suriye'de yönetimden talepleri veya Suriye Kürtleri için Suriye içindeki federatif çözüm veya benzer önerileri öne çıkmış gibi gelebilir.

Kuşkusuz o sorun onların 'ölüm dirim' sorunu.

Ancak burada sanırım bizi ilgilendiren hem bölgenin, hem Türkiye'nin demografik yapısı, yıllarca 'sanki bilerek' çözümsüz hale gelen veya getirilen Kürt sorunun bizlere, bizim yaşamımıza faturasıdır.

Yıllarca süren çatışmalarda akan kan, giden canlar, ana babalarının yüreğine düşen ateş, yok olan silah tüccarlarına, şebekelere adeya peşkef çekilen ülkemin kaynaklar Kürt Türk bütün Türkiye Halkına yaşattığı travmatik sorunlar ve birlikte pek ala barış içinde yan yana yaşayabileceğimiz Kürt Halkıyla aramıza sokulan nifak, inanç farklılıklarının kışkırtılmasının yarattığı huzusuzluk sorunun bize faturasıdır.

Ayrıca Salih Müslim'e çığlık attıran korku, endişe en çok Hatay bölgesinde yaşayan Arap Alevi yurttaşlarımızı de çok ilgilendiriyor.

Yalnız o değil tabi; onun ötesinde ‘Dersim katliamı’ diye ikide bir ısıtılıp ısıtılıp öne sürülenler dahil geçmişten bu yana onca acı yaşamış bütün Kürt Halkını da ilgilendiriyor.

Bölge ülkelerinde diğer farklı etnik kimlik ve inançtaki insanları; haliyle 'Türk Halkının Alevi Sunni kesimi de buna dahildir' seksen milyonu bulan Türkiye Halkını ilgilendiriyor.

Sonuç olarak tekrar yazarsam; Salih Müslim'in attığı çığlık aslında bütün bölgenin çığlığı, hepimizin çığlıdır.

Sanırım bu çığlığa en önde duyarlı olması gereken bizi yöneten, bütün Türkiye Halkının yönetiminden sorumlu olan iktidar ve muhalefettir.

Ancak özellikle en sorumlu olan bizim iktidarın izlediği Suriye politikasına baktığımızda bu ve benzeri çığlıkları duymazdan gelindiği görülüyor...

İzlenen politikanın yanlışları giderek daha belirgin hale gelmesine rağmen adeta bu hatalar görmezden geliniyor...

Hani ‘bir deli kuyuya taş atar kırk akıllı zor çıkarır’ diye bir özdeyiş vardır.

Teşbihte hata olmaz; ama sayın başbakanı kimi yetkililerin yanlış bilgilendirmeleri sonucu Suriye konusundaki  yanlış bu deyimi hatırlatıyor.

Zaten uzunca süreden beri değişik platformlarda o yanlış eleştiriliyor; şimdi dış basına bakınca bu yanlışın faturası çoktan çıkarılmaya başlamış, bir süre sonra 'ödeyin' diye dayatacaklarına doğru bir gidiş var.

Ve bu yanlış adıma Türk Kürt Türkiye Halkında umut uyandıran İmralı veya barış süreci diye başlayan sürecin giderek süreçte yer alanların karşılıklı kısır politik manevralarıyla çıkmaza sokulması da eklenince fatura giderek daha ağırlaşmaya başlamış gibi.

Cengiz Çandar'ın ABD başkentinden yazdırdığı “gevezeliği bırakalım gerçekçi olalım” başlıklı haberi de benzer kaygıları içeriyor ve adeta AKP ve başbakan için 'alarm zili' niteliğinde.

Beni kimin iktidar olduğundan veya olacağından çok bu yanlış gidişi kimin nasıl ‘dur’ diyeceği ilgilendiriyor.

Yukarıdaki haberi ve Cengiz Çandar’ın haberini birleştirince bizi yönetenlerin sanırım ‘takkeyi önlerine koyup' düşünmesi gerekiyor.

Eğer yanlışta ısrar edilir Salim Müslim’in kaygıları gerçek olursa; endişe edilen sonuç domino etkisi gibi bütün bölgeyi yangın yerine çevirir. Sonunda elde iktidar edecek ülke de kalmayabilir.

Ben bu konuda araştırmacı gazeteci Celal Başlangıç’ın aylar önce katıldığı ‘Medya Mahallesi’ programında Suriye’deki gözlemlerini paylaşırken ‘Esad’ın söylendiği gibi bir Alevi azınlığın hükümeti olmadığını, onun ötesinde Suriye’de orta direk diye tanımlanabilecek her etnik kimlik ve inançtan kitlelerin çıkar birliğini temsil eden bir iktidar olduğunu’ söylemiş; devamla ‘Esad'ı yok sayan veya yok etmeyi düşünen politikalar gerçekçi değil. Bana göre doğru olan bu gerçeğin bilincinde Suriye’deki demokratik muhalefete güç vererek Esad’ı geriletmek olur’ şeklindeki ifadelerinden yola çıkarak dış politika kategorisindeki yazımda yaşanan durumun 'sanki' analizini yazmıştım.

Sıradan bir insan olarak benim bile fark ettiğim; hiç ilgim olmayan dış politika kategorisinde yazdığım üç beş yazının adeta doğrulanması izlenen politikanın ne kadar yanlış olduğunun kanıtı gibi.

Umarım dış politikamız iktidarın dar manevra alanı olmaktan çıkarılıp devlet politikası haline getirilerek ‘tu kaka ilan edilen monşerlere’ tabi konusunda uzman olanlara sorup danışılmalı ve İkinci Dünya Savaşının en civcivli yıllarında izlenen ‘akil’ politika gibi dış politikalar önemsenmelidir.

Son söz olarak yazacağım; Aslında sorunumuz herkesin görebileceği kadar büyük de; yaşadığımız asıl sorun iktidar muhalif siyasi bakışlara hem aşırı miyop, hem de aşırı hipermetrop olan siyasetçilerimiz ve bugün izlenen dış politikamızdır.

ERDOĞAN ŞENEL / RADİKAL

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.