
Mesleğine ihanet eden, etmeyen gazeteciler!
Kendi mesleklerini başbakanlardan, patronlardan gelecek her türlü baskıya rağmen savunacak ahlak ve cesarete sahip gazetecilere Türkiyede bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
HASAN CEMAL - T24
Evet, Türkiye'de baskı karşısında gazeteciliği boşlayan, kendi mesleğine ihanet eden 'medya elitleri'nin sorunu öteden beri vardır.
Evet, o elitler bugüne kadar editoryal bağımsızlık konusunda hiç de iyi bir sicile sahip olmamışlar, iyi sınav da vermemişlerdir.
Bir tarafta iktidardan ve medya patronlarından gelen baskı varsa, diğer tarafta da bu baskıyı gazetelerde, televizyon kanallarında uygulayan yöneticiler de vardır.
Dün de vardı, bugün de var!
Ama şunu söylemeliyim.
CNN Türkte, 5N1Kda Cüneyt Özdemirle Fatih Altaylıyı izlerken, uzun zamandır ilk kez kendi mesleğimin geleceği adına az da olsa umutlandığımı söyleyebilirim.
Kimileri bu umut sözcüğüne takılabilir.
Bazı bakımlardan Fatih Altaylıyı, geçmişini düşünerek eleştirebilirsiniz.
Hatta Fatih Altaylı'nın 'fena yakalandıktan' sonra böyle konuştuğunu belirtir, o açıdan kendisini rahatça sorgulayabilirsiniz. Bunda da haklılık payı vardır.
Ama yılların ötesinden tanıdığım iki meslektaşım o programda sahiciydiler.
Lafı hiç eğip bükmeden birbirlerini de sorguladılar, medya düzeninin utanç verici yanlarını da eleştirdiler.
Ne dedi HaberTürkün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı:
Evet, iktidar baskısı vardır. Dün de vardı, bugün de var.
Fatih Altaylı, Başbakan Erdoğandan kendi grubuna çekilmiş olan Alo Fatih Hattını (Alo Fatih Saraç hattı) hiç inkâra ve çarpıtmaya yönelmedi.
Bu hattın yeni olmadığını, yalnız kendi grubuna çekilmediğini, Tayyip Erdoğanın başka medya gruplarında da böyle bir hatta sahip olduğunu belirtti.
Haksız mıydı?
Elbette değildi.
Yandaş medyadan gelen telefonlar
Tayyip Erdoğanın bazen bizzat kendisi devreye girerek, bazen siyasal komiserlerini araya sokarak ve Alo Fatih Hattını kullanarak, gazete ve televizyonları kontrol altında tutmaya çalıştığı konusunda herhangi bir kuşku yok.
Bu çıplak gerçeği bugün -yandaş medya dahil- büyük medyada bilmeyen patron, genel yayın yönetmeni, Ankara temsilcisi ve de önde gelen köşe yazarı yoktur.
Herkes bal gibi bilir.
Daha birkaç yıl öncesine kadar, medya konusunda Başbakan Erdoğanı eleştirdiğimde, yandaş medyadan bana telefon açıp, Aman devam et, bu bize de yarıyor; zira Tayyip Erdoğan o kadar çok müdahale ediyor ki, bizi de bezdiriyor diye yakınan yönetici meslektaşlarımı hatırlıyorum.
Erdoğan gibisine rastlamamıştık
Alo Fatih hattı yeni değil elbette.
Her devirde vardı.
Ama bugünkü kadar ayyuka çıkmamıştı.
Bugünkü kadar utanç verici hale gelmemişti.
Bugünkü kadar boğucu olmamıştı.
Bugünkü kadar aleni yapılmamıştı.
Bugünkü kadar özgürlükler ayaklar altına alınmamıştı.
Ve başbakanlar hiç bugünkü kadar fütursuz olmamışlardı.
Evet, telefon açıp o haberi attırdım! diyebilen Başbakan Erdoğan gibisine bugüne kadar hiç rastlamamıştık.
Cici gazetecilerle biat eden medya düzeni
Erdoğan, kurduğu ihale düzeniyle bir yandan patronları Ankaraya, kendine tabi kılarken, aynı zamanda yeni medya düzenini de oluşturdu.
O düzen içinde hoşlanmadığı, fazla bağımsız bulduğu gazetecileri zamana yayarak, nokta atışları ile saf dışı etmeye, etkisiz kılmaya çalıştı.
Tayyip Erdoğanın bütün hedefi, çatlak ses çıkarmayan, kendisine rahatsız edici sorular sormayacak cici gazetecilerden oluşan, dolayısıyla kendisine biat etmiş bir medya düzeniydi, Rockefeller gazeteleriydi.
Bütün istediği buydu Erdoğanın.
Başarılı da oldu tabii, demokrasi ve özgürlüklerin canına okurken, otoriterlik ve tek adamlıkyolunda merdivenleri üçer beşer atlarken...
'Alo Fatih, medya üzerindeki baskıların kaydıdır'
Cengiz Çandarın isabetle altını çizdiği gibi:
Alo Fatih, aslında hesap vermekten kaçmak ve kurtulmak için kurulan tezgâhın kodudur, şifresidir.
İkide bir Alo Fatih diye başlayan otoriter sese, Emredersiniz efendim, Başüstüne efendimdiye düşük tonda, titrek bir sesle cevap veren Fatihin, daha sonra kendi altlarıyla konuşurken efelenen ve gürleşen sesiyle devam eden telefon konuşmalarının tapelerini dinleyerek çok şey öğrendik.
Mahkeme kararıyla yasal biçimde elde edilmiş tapeleri yayımlayan Haramzadeler, 50 bin izleyiciyi geçince engellendi. Cuma günü tekrar yayına başladı. Pazartesi günü yine 50 bini geçmişti izleyici sayısı.
Tapelerde, Roboski (Uludere) Katliamına nasıl hem televizyonda hem de gazetede (Habertürk) yer verilmediğini, bunun -kendi ifadesiyle- Büyüğünü, yani Tayyip Erdoğanı nasıl mutlu ettiğini pişkin biçimde Enerji Bakanına anlatıyor Fatih, yani Alo Fatih.
Alo Fatih, Tayyip Erdoğan iktidarının medya üzerindeki çirkin baskılarının ses kayıtlarıdır, ama aynı zamanda medyanın ne hale geldiğinin hazin bir kayıtıdır."
Yolsuzluk kanıtlarına karşı penguenleşen medya
"Salı günü öğle saatlerinde Tayyip Erdoğan'ın tüm haber kanallarında saat 13 haber saatini aşma pahasına canlı yayınlarda konuşmasını naklen yayımlayabilirken, ana muhalefet lideriKemal Kılıçdaroğlunun konuşması, Sabah/ATVnin havuz marifetiyle nasıl ele geçirildiğine ilişkin tapeleri TBMM çatısı altında okumaya başlandığında kesiliverdi.
Konu, Rüşvet ve Yolsuzluk kanıtlarına gelince, canlı yayının kesilmesi ve penguenleşme hali, Türk medyasının her bir biriminin değişik düzeylerde Alo Fatih halinde olduğunun çarpıcı bir kanıtıydı.
Kemal Kılıçdaroğlunun konuşmasının kesildiği bölüm, 17 Aralık sabahı İçişleri Bakanı bir baba ile operasyon sonucunda gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan oğlu arasında, yani bir baba-oğul arasında geçen ibret verici konuşmanın kaydıydı."
'Evde üç-beş kuruş param var, 1 trilyon civarı!'
"Barış Güler: 6 buçukta geldiler. Celal Kara diye bir savcı arama kararı çıkarmış.
Muammer Güler: Ne var oğlum senin evinde?
Barış Güler: Hiçbir şey yok baba.
Muammer Güler: Para ne var?
Barış Güler: Kendi param, üç-beş kuruş kalan param.
Muammer Güler: Kaç para?
Barış Güler: Sen biliyorsun!
Muammer Güler: Kaç lira oğlum?
Barış Güler: 1 trilyon civarı param var, o kadar.
Muammer Güler: Evet, evet. Tamam oğlum. El koydular mı paraya?
Barış Güler: Yok. Arama yapıyorlar.
Muammer Güler: Şimdi anladığım kadarıyla, akıllarıyla Rıza Zarrabla bir rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar. Diyeceksin ki, bir danışmanlık işim var. Gayri resmi yapıyorum. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlu bunların yanında çalışıyor.
Başdanışman Yalçın Akdoğan'ın sansür itirafı
"İşte bu gibi ilişkilerin üstünün örtülmesi içinAlo Fatih dönemi gerekliydi. Adaletsizliğin, zulmün, haksızlığın, hukuksuzluğun,Roboskilerin, yolsuzlukların, rüşvetin örtülmesi için Alo Fatihdöneminden başka çare yoktu.
Öte yandan, Yalçın Akdoğan (Başbakan Erdoğanın Başdanışmanı, Star ve Yeni Şafak gazetelerinin köşe yazarı) ile Fatih Saraçın arasında geçen konuşma. Akdoğan, adeta bir itirafta bulunuyor:
Biz Meclis TV'yi kapattırıyoruz kimse görmesin diye, siz canlı olarak Meclis'i veriyorsunuz.
Fatih Saraç açıklamaya çalışıyor:
İçişleri Bakanı'nın konuşmasını verelim dedik, arkadan devam ettiler ya.
Yalçın Akdoğan:
Ne şuursuz adamlar bunlar.
Fatih Saraç:
Çok alçak herifler bunlar...
Herhalde yayını yapan gazetecileri kastediyorlar. (Cengiz Çandarın dün Radikalde çıkan yazısından)
Sevgili Cengizin bu satırlarına daha başka ne eklenir ki?
Türkiye'nin gerçek gazetecilere ihtiyacı var
Bugün her şey çok açık oynanıyor.
Her şey orta yerde.
Türkiye, Tayyip Erdoğan iktidarıyla her geçen gün karanlık sulara doğru çekiliyor.
Kendi mesleklerine ihanet içinde olmayan, kendi mesleklerine ihanet etmeyecek olan gazetecilere Türkiyenin bugün her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Kendi mesleklerini başbakanlardan, patronlardan gelecek her türlü baskıya rağmen savunacak ahlak ve cesarete sahip gazetecilere Türkiyede bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.