
Tayyip Erdoğanla Geçen 12 Yılın Muhasebesi
Giderek daha fazla sinirlendin, daha fazla azarladın, daha fazla yönlendirmeye kalkıştın, daha fazla otorite kurmaya çalıştın
Kusura bakma ama babalarıyla arkadaş olan bir nesle senden baba falan olmaz.
Ekin Karaca - BİANET
3 Kasım 2002de, üniversite üçüncü sınıftaydım Sıkıntılı şekilde ayrıldığım eski sevgilimle üç yıl aradan sonra tekrar buluşmuştuk ve şimdi karakol olarak kullanılan AKM önünde senin tasvip etmeyeceğin şekilde kucak kucağa, sarmaş dolaş oturuyorduk. Ne yapıyorduk, neyi bekliyorduk hatırlamıyorum. Belki de kafamız güzeldi O sırada arabalardan beline kadar sarkmış ve AKP bayraklarıyla türlü tezahüratlar yapan insanlar geçmeye başladı. Belli ki her ne kadar yasaklı olsan da seçimi kazanmıştın ve tek başına iktidar olmuştun.
Siyasetten uzak olan, kendi dünyasında yaşayan eski sevgili Şeriat mı geliyor dedi. Ben de senin çıkarttığını söylediğin Milli Görüş gömleğini hatırlattım ve Yok be, geleneksel İslami siyasette yer tutamayanlar Özalın siyasetini benimsediler ve yine merkez sağ kazandı. Bir şey olmaz dedim. Yaşım 22, ayaklarım biraz yerden havadaydı
İlerleyen yıllarda senden ve senin partinden korktuğu için nefret eden, Beyaz Türk olarak tabir edilebilecek bir çevrenin içinde bu korku ve nefretin Kemalist refleksler nedeniyle vücut bulduğunu düşünerek demokratik bir tutum takınmaya çalıştım.
Elbette senin İslami referanslarla yaşayan, demokrasiyi bir tramvay gibi gören ve istediği zaman inebilecek biri olduğunu biliyordum. Bunları bilmek için zeki olmaya gerek yoktu. Sen zaten hepsini punduna getirip söylüyordun.
Sonraki yıllarda, muhtemelen danışmanlarının yol göstericiliğinde, statükoyu hedefe koydun ve muktedirlerin demokratik siyaset, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi konularda ne kadar yol kesici olduğu üzerinden siyaset yapmaya başladın. İçinde bulunduğum beyaz çevre bu sefer seni Kıbrısı Yunana vermekle, bölücülük yapmakla, Amerikan uşağı olmakla, memleketi ABye satmakla suçlamaya başladı.
Ben de Kemalist ideolojinin çerçeveler içinde yetiştirdiği insanlar her zamanki gibi bir farklılıkla karşılaşınca korkuyorlar ve nefret ediyorlar. Düşünmüyorlar aslında Kemalist ideolojinin 80 küsur yıldır bu ülkede neleri nasıl yasakladığını, ne kadar insanı öldürdüğünü, kodeslere tıktığını, hayatları çaldığını diye düşünüyordum.
2007 genel seçimlerinde yüzde 46 civarı oy alıp, senin tabirinle çıraklıktan kalfalığa yükselmenle birlikte, askeriyedeki tabirle söyleyeyim, üst devre olmaya başladığını gördük. Her ne kadar sana hiç oy vermediysem ve vermeyecek olsam da amalarla anlamaya çalışmaya devam ettim. Dedim ki, Adam ve şürekası 80 yıllık baskıcı statüko karşısında siyaset yapmaya çalışıyor. Her ne kadar beğenmesem de, sevmesem de, küfür etsem de evet çok küfür ettim sana- halkın yüzde 50ye yakınının oyunu almışsa bana halt yemek düşer. Ne de olsa hala AB diyor, Kürt açılımı diyor, barış diyor, temel hak ve özgürlükler diyor, işkenceye sıfır tolerans diyor İnanmıyordum ama elden de bir şey gelmiyordu. Nasıl olsa ettiği bunca lafı yutamaz demeye devam ediyordum.
Yılları satırlarla geçmek gibi olmasın ama referandum dönemi geldi: 12 Eylül 2010. Faşist 12 Eylül Anayasasını değiştireceğini, 12 Eylülle hesaplaşacağını söyledin. Hatta ağladın. Zerre kadar inanmadım sana. Bir torbaya doldurabildiğin kadar değişikliği doldurup, 12 Eylülle hesaplaşıyorum diyerek referanduma gitmen bana kötü niyetli bir siyasi hamle gibi gözüktü ve yüzde 20yi aşkın insan gibi referandumunu boykot ettim.
Bir işe yaradı mı? Hayır. Torba güzel mi kötü mü oylamasına katılanların yüzde 58inin oyunu aldın. O günden beri de 12 Eylül Anayasasını temel haklar ve özgürlükler noktasında değiştirmek için herhangi bir adım attığını ben görmedim. Hatta aksine, o günden itibaren, özellikle 12 Haziran 2011 seçimlerinden itibaren, askerle de ilişkileri birbirine muhtaç komşu çocuğu arkadaşlığı seviyesine getirdikten sonra Mehmet Altanın tabiriyle çok da güzel Ankaralılaştın.
Statükoyu kontrol edebileceğini hissettiğin andan itibaren onu bozmak yerine bütün unsurlarıyla sahiplendin. Sadece içine kendi İslami yaşam referanslarını enjekte ettin o statükonun.
Roboski katliamı olduğunda haklar senin için sadece ödenen sadakalara döndü. Emrindeki askerin öldürdüğü canların özrünü dahi dilemeden parası neyse verdik noktasına geldin.
Sonra baktın olmuyor, gündem değişmiyor, kadınların bedenlerinden sorumlu ilan ettin kendini. Yakın zaman hafızam her ne kadar çok kötü olsa da Her kürtaj bir Uluderedir dediğin anı dün gibi hatırlıyorum. Kadınların çocuk doğurup doğurmamasına, çocuğu nasıl doğuracağına, doğurduğu çocuk eğer kızsa nasıl davranıp davranmayacağına karışmaya başladığın noktada ipler koptu.
Sen kendi yaşam referanslarınla toplumu yönlendirmeye çalıştığın anda kendini de kaybettin.
Arkasından dedin ki, Adam içiyor, masum birine çarpıyor. Sonra içkiliydim deyip kurtuluyor. Saat 22.00den sonra içki satışı olmayacak. Gençleri ve çocukları kötü alışkanlıklardan korumak benim anayasal görevim. Sen bunları derken danışmanların ne yapıyordu bilmiyorum ama bıraksan sana trafik kazalarının yüzde kaçının alkolden, yüzde kaçının yüksek hızdan vs. kaynaklandığının verilerini sunardı. Yılda ortalama kişi başı 1,5 litre içki içilen bir ülkede gençleri ve çocukları korumak gereken çok daha ciddi sorunlar olduğunu sana anlatmaya çalışırdı.
Bu adımlarından sonra gerçekten savunulacak yanın kalmadı. Ergenekoncu dediğin insanlar Shangay Beşlisini savunuyordu, sen AB diyordun. Gittin Putine Bizi Şhangay Beşlisine al, kurtar bizi ABden dedin. Hayalin neydi, kendini Chavez falan mı sandın bilmiyorum ama bütün ekonomin batıya bağlıyken birden bire üç yıl önce el pençe divan durduğun AB karşısında kendini kaplan sanan kedi gibi gördük seni.
Giderek daha fazla sinirlendin, giderek daha fazla azarladın, giderek daha fazla yönlendirmeye kalkıştın, giderek daha fazla otorite kurmaya çalıştın Kusura bakma ama babalarıyla arkadaş olan bir nesle senden baba falan olmaz. Bunu Gezi direnişinde gördün değil mi? Sahi Gezi zamanı sen bağırmak dışında ne yapıyordun? 2010da ağladın yüzde 58 evet aldın diye insanların yine darbe girişimi iddialarını yutacağını mı sandın?
Öyle olmadı Destan yazan polisin insanları yaraladı, öldürdü, kör bıraktı. Senin ağzından bir kere bile Evet polis gaz bombasını 45 derece açıyla atmalıydı. Yaralanan vatandaşlarımızdan özür dileriz, ölenlere rahmet dileriz. Aileleriyle iletişime geçeceğiz lafı çıkmadı.
Sen, talimat verdiğin, destan yazan polisinin öldürdüğü 15 yaşındaki bir çocuğun annesini yuhalattın kitlelerine. İçindeki çocuktan o kadar uzaklaştın, paranoyak dünyana o kadar hapsoldun ki, mezara atılan misketleri bile polise atılan demir bilye olarak gördün. Sınır ihlali yaptığını iddia ettiğin Suriye uçağı için O da mı ekmek almaya gidiyordu bile dedin. Bir çocuğa, o çocuğun ailesine ve o çocuğu sahiplenen halka çok ama çok ayıp ettin.
Dört ay haksız yere cezaevinde kaldın, 12 yıldır bunu konuşuyorsun. Hakkında, ailen hakkında, vekillerin hakkında yolsuzluk, rüşvet iddiaları çıktı. Hepsine montajdır dedin, geçtin. Günün birinde zengin olursam bilin ki haram yemişimdir diyen senin hakkında evdeki milyon dolarları sıfırlama çabalarına ilişkin kayıtlar yayınlandı, istiklal mücadelesi, vatan hainliği gibi söylemlere sarıldın.
Yasaklarla, yolsuzluklarla ve yoksullukla mücadele edeceğini söyledin. Evine ekmeği nasıl götüreceğini düşünen insanlara Hayatınızda ben olmazsam o ekmek de yok mesajı verdin. Her yere havaalanı açıyorum dedin, uçağa binmenin en pahalı olduğu ülkelerden birinde yaşıyoruz. Benzin fiyatlarını konuşmaya gerek yok; sen onu biliyorsun.
Yasaklar konusuna gelince, yasaklamadığın bir tek kendin kaldın. Yolsuzluk konusu ise, montajdır demeden kuracağın cümlelere bakar. Twitter ve Youtube yasağına bakılırsa zor durumdasın ama merak etme Twitterın da Mwitterın da kökünü kazıyamazsın. Belki ancak 7 milyarlık dünyada 70 milyonun bir kısmı girmeyi beceremez.
En son meseleye de gelelim istersen. Devletin en üstündeki isimlerden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler arasında geçen konuşma Hani senin mi, başkasının mı talimatıyla piyasaya sürüldüğü belli olmayan Deniz Baykalın özel hayatına ilişkin kayıtlar için Ne özeli, kendi eşiyle mi bir şey yapıyor Bunlar geneldir genel demiştin ya
Olası bir savaş durumunda sen mi, senin ailen mi, senin akrabaların mı savaşa girecek, yoksa güvenlikli sığınakları, emrinde yüzlerce koruması, polisi, ordusu olmayan bu halk mı savaşa girecek? Unutma ki, savaş da, planı da "geneldir genel". İnsanların hayatları üzerinden üretilen siyaset özel değildir Tayyip Erdoğan.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.